27 Mart 2013 Çarşamba

KASTEN İNSAN ÖLDÜRMENIN DİNDEKİ HÜKMÜ

KASTEN İNSAN ÖLDÜRMENIN DİNDEKİ HÜKMÜ Prof. Dr. Talat KOÇYİGİT 1 .İnsanlık Dünyasında İlk Katil Olayı Adem'den bu yana, insanlık dünyasını kana bulayan ve birçok insanı dünya yüzünden silinmesine, birçok ailenin de yıkılıp gitmesine sebcp olan felaketlerin en büyüğü ve en acımasızı, hiç şüphesiz, bir insanın haksız yere öldürülmesi ve yaşama hakkının ortadan kaldırılması veya elindcn alınmasıdır. insan, sahip olduğu akıl, duygu ve düşünce gibi özellikleriyle diğer canlılardan çok farklı. yaratılmış ve kcndisİne bu özellikleri dolayısıyle yeryüzünün halifesi olma şeref ve yetkisi verilmiş üstün bir varlıktır. Buna rağmen o, zaman zaman bu yetkiyi başkalarına, zarar verecek şekilde yanlış vc kötü yollarda kullanmaktan çekinmemiş, bunun neticesi olarak da, sahip olduğu insanlık şeref ve haysiyetinin ayaklar altına alınmış olmasından zerrece kaygı vc endişe duymamıştır. İlahi hikmetin bir tezahürü olarak tecelli edcn bu insani vahşet, insan henüz yaratılmazdan önce, Allahu Ta'aIa'nın "Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım." sözüne karşı, "orayı ifsad edeeek ve kanlar dökecek kimseler mi yaratacaksın?" (Bakara suresi, 30) diyen melekleri doğrularcasına arkası kesilmeksizin devam ctmiş ve yeryüzünü kaplayan kara toprak; belki yağmurdan çok, kanla bulanıp kızıla boyanmıştır. Kur'an-ı Kerim, Maide suresinin 27 nci ve müteakip ayetlerinde, ilk öldürme olayının Adem 'in iki oğlu arasında cereyan ettiğini haber verir. Bu ayetlerde" Hazreti Peygambere yöneltilen bir hitap ile şöyle denilmiştir: "(Ey Muhammed! Kitap ehline) Adem'in iki oğlu ile ilgili gerçek haberi oku : Hani her ikisi de bir kurban takdim etmişlerdi de, (bu kurban), birinden kabul edl!miş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş diğerine) şöyle demişti: Seni mutlaka öldüreceğim; Diğeri ise: Allah, yalnız (kendisinden) korkanlardan kabul eder". "Beni öldürmek için bana elini - uzatsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam. Çünkü ben, alemlerin Rabbı Allah'tan korkarım". "Ben dilerim ki, (seni öldürmüş olsam, bana yüklenecek olan) günahımı ve (beni öldürdüğün zaman kendi) günahını yüklenmiş olarak gidesin ve cehennem ehlinden olasın. Zalimlerin cezası budur, demişti". "Diğer kardeş ise, nefsi, kardeşini 'Öldürmek hususunda ona boyun eğdirmiş ve onu öldürmüş, böylece hüsrana uğrayanlardan olmuştu". Maide suresinden naklettiğimiz bu ayet-i kerimeler, insan oğulları arasındaki ük kan dökme olayının, kıskançlığın, sebep olduğu aşırı derecedeki kin ve düşmanlıktan kaynaklandığını gösterir. Adem'in iki oğlu, Allah'a birer kurban takdim etmişlerdir. Ne var ki Allah, bu iki kurbandan birini kabul etmiş, diğerini kabul etmemiştir. Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kurbanı kabul edilen kardeşe büyük bir kıskançlık ateşi içinde yaklaşmış ve onu öldürmüştür. Kur'an-ı Kerim, Adem'in bu iki oğlunun kimler olduğunu açıklamamış, isimlerini vermemiştir. Aslında bu, Kur'an-ı Kerim'in bilinen metodlarından biridir. Zira o, okuyanların ibret almalarını ve doğru yolu bulmalarını sağlamak için, geçmiş peygamberlerle ve ümmetleriyle ilgili birçok kıssa nakletmiş, fakat bu kıssaların kahramanlarını veya kıssada sözü edilen kimselerin isimlerini ve yerlerini açıklamamış, buna gerek görmemiştir.' Çünkü kıssalardan ibret alınması için şahısların bilinmesine gerek olmadığı gibi, şahısların zikredilmesi halinde, kıssalardan beklenen tesirin azaldığı 've hatta tamamen ortadan kalktığı da inkar edilemez. Keza zikredilen şahıslarla ilgili olarak aslı esası olmayan birçok hikayenin de uydurulup halk arasında yayıldığı bir gerçektir. Nitekim Kur'an-ı Kerim, isim zikretmeksizin Adem'ın iki oğlu ile ilgili bu kıssayı hak olarak tavsif edip ehl-i kitaba okunmasını emrettiği halde, Tevrat'ta zikredilen iki isim, bu isimler etrafında birbirini tutmayan birçok hikayenin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Tefsir kitapları, israiliyattan alındığına şüphe bulunmayan bu hikayelerle doludur. Bu hikayelerden birkaçına işaret etmeden önce, kıssanın Tevrat'ta yer alan metnini görmekte fayda vardır. Tekvin sifrinde (4/ 1-8) şöyle denilmiştir: "Ve Adem karısı Havva'yı bildi; ve gebe kalıp Kain'i doğurdu; ve Rabbın yardımıyle bir adam kazandım dedi. Ve yine kardeşi Habil'i doğurdu. Ve Habil koyun çobanı oldu. Fakat Kain çiftçi oldu. Ve Kain, günler geçtikten sonra, toprağın semeresinden Rabbe takdime (kurban) getirdi. Ve Habil, kendisi de sürünün ilk doğanlarından ve yağlarından getirdi. Ve Rab Habil'e ve onun takdimesine baktı; fakat Kain'e ve onun takdimesine bakmadı. Ve Kain çok öfkelendi ve çehresini astı. Ve Rab Kain'e dedi: Niçin öfkelendin? Ve niçin çehreni astın? Eğer iyi davranırsan, günah kapıda pusuya yatmıştır; ve onun istediği sensin; fakat sen ona üstün ol. Ve Kain, kardeşi Habil'e söyledi. Ve vaki oldu ki, kırda oldukları zaman, Kain, kardeşi Habil'e karşı kalktı, ve onu öldürdü". Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Kur'an-ı Kerim, Adem'in iki oğlu ile ilgili bu kıssada isim zikretmemekle beraber, müfessirler, Tevrat'a istinaden, bu iki oğulun Habil ile Kabil olduklarını ittifaka yakın bir görüşle zikretmişler ve bununla ilgili çeşitli kıssalar nakletmişlerdir. Ancak bu kıssaların asıl kaynağının israiliyat olduğu ve kesin bir delilc dayanmadığı anlaşılmaktadır. Hikaye edildiğine göre, Adcm 'in her batında biri erkek, diğeri kız iki çocuğu dünyaya gelirdi. Bu dönemde insan nesIinin sayıca az olması dolayısıyle, nesIin çoğalması için kardeşlerin birbirleriyle evlenmekten başka çareleri yoktu. Ancak Adem, aynı batından dünyaya gelmiş kız ve erkeğin evlenmelerini yasaklamış, ayrı batınlardan dünyaya gelen çocukların evlenmelerini emretmişti. İki kardeş olan Habil ile Kabil'in de ayrı ayrı kendi batınlarından dünyaya gelmiş kız kardeşleri vardı ve karşılıklı biribirlerinin batınlarından olan kıZlarla evlenmeleri gerekiyordu. Yani Habil, Kabil'in batınından, Kabil de Habil'in batnından olan kızla evlenecekti. Ne var ki Habil'in kız kardeşi çirkindi ve Kabil onunla değil, kendi batınından güzel olan kız kardeşiyle evlenmek istiyordu. Adem, bu anlaşmazlığa bir çare bulmak maksadıyla iki kardeşin Allah'a birer kurban takdim etmelerini emretti. Kimin kurbanı kabul edilirse, o, Kabil'in güzel olan kız kardeşiyle evlenecekti. Neticede Kurbanlar takdim edildi. Habil'in kurbanı kabul olundu. Kabil'in kurbanı ise, kabul olunmadı. İşte bundan sonradır ki, kıskançlık ateşiyle yüreği yanıp tutuşan Kabil,kardeşi Habil'i öldürmeyi planladı ve ona, ayet-i kerimede de ifade edildiği gibi "seni mutlaka öldüreceğim" dedi ve öldürdü. Tefsirlerde yer alan diğer haberlere göre, iki oğuldan biri çoban, diğeri çiftçi idi. Aralarında kurban takdimi kararlaştırıldığı zaman, çoban olan kardeş, sahip olduğu hayvanların en semiz ve en güzelini, çiftçi olan kardeş ise, hasat ettiği malın en kötüsünü takdim etmişti. Rivayete göre Allah'a takdim olunan kurbanların Allah tarafından kabul edilmesi halinde, gökten bir ateş iner ve o kurbanı yakardı. Kabul edilmeyen kurban ise, ateş ona dokunmazdı. İki kardeş de, kurbanlarını takdim ettikleri zaman, gökten inen ateş, kurban edilen hayvanı yakmış, fakat diğerine dokunmamıştı. Bu da, kurbanlardan birinin kabul edildiğini, diğerinin kabul edilmediğini gösteriyordu. Bu ise, kurbanı kabul edilmeyen kardeşin kalbinde, diğerine karşı, aşırı derecede kıskançlık duygularının belirmesine sebep olmuş, sonra da onu öldürmüştü. 2. Her Kaatilin Günahından Adem'in İlk Oğluna da Bir Hisse Vardır Kur'an ayetlerinden anlaşıldığına göre, kurbanı kabul edilen ve bu yüzden de kardeşinin haset damarlarını kabartarak kin ve düşmanlığını kendi üzerine çeken diğer kardeş kendisini öldürmek isteyen kardeşine "Sen, beni öldürmek için elini kaldırsan bile, ben seni öldürmek için elimi kaldırmam; çünkü ben Allah'tan korkarım." diyerek haksız yere adam öldürmenin büyük vebaline işaret ettikten ve kardeşine en güzel bir takva örneği göstererek onu bu büyük vebalden kurtarmak için vaaz ve nasihatta bulunduktan sonra, kardeşinin yine de bu işten vazgeçmemesive bir fırsatını bulup kendisini 'öldürmesi halinde, 'Allah'- tan korkmaz zalim bir insan olarak yükleneceği büyük vebali ona hatırlatmış ve şöyle demiştir: "Ben dilerim ki, seni öldürmüş olsam, bana yüklenecek olan) günahımı ve (beni öldürdüğün zaman yükleneceğin kendi) günahını yüklenmiş olarak gidesin ve cehennenı ehlinden olasın. Zalimlerin cezası budur", Kurbanı kabul edilen ve diğeri tarafından öldiirülmek istenen kardeşin bu 'sözleri, mazlumun ahırete intikal etmiş zalim üzerindeki hakkının, hesap günü zalimden alınıp mazluma verileeeğine dclalet eder. Zira mazlumun zalim üzerindeki hakkı kul hakkıdır ve kul, bu hakkı bağışlamadıkça Allah onu bağışlamaz. Baş tarafta zikrettiğimiz ayet mealinde de görüldüğü gibi, Adem'in iki oğlundan birinin Allah'a takdim ettiği kurbanın kabul edilmemesinin yol açtığı aşırı derecedeki kıskançlık sebebiyle kurbanı kabul edilen kardeşini öldürmek istemesi, kardeşinin ise, onu bundan vazgeçirmek için Allah korkusuyla onu uyarmasına rağmen, onu yine de öldürmesi, kaatil üzerinde maktule ait bir hakkın doğmasına sebep olmuştur ki, bu hakkın, Hesap Günü ondan mutlaka alınması' gerekir. Bu hakkın alınması ise, mazlumun günahlarının zalime yüklenmesiyle gerçekleşir. Hatta Adem'in bu zalim oğluna yüklenecek başka günahların da bulunduğunu Hazreıi Peygamberin bir hadisinden öğreniyoruz. Buhari (Sahih, IV. 104) ve Muslim (Sahih, III. 1304)'in, ayrıca Ebu Davud dışındaki diğer Sunen sahiplerinin naklettikleri bu hadise göre, Adem'in ilk oğlu, haksız yere insan öldürmeyi yeryüzünde ilk defa başlatmış olması dolayısıyle, kendisinden sonra, kıyamete kadar insan öldüren ve öldürecek olan her kaatilin günahından bir hisse de onun üzerine yazılır. Hazreti Peygamber bu hadisinde şöyle buyurmuştur: "Mazlum olarak öldürülen hiçbir nefis yoktur ki, onun kanını dökenin günahından Adem'in ilk oğluna da bir hisse ayrılmamış olsun. Çünkü öldürmeyi ilk başlatıp adet olmasına yol açan odur". Bu hadis, Hazreti Peygamberin, Muslim (Sahih, VI, 2059), Ahmed İbn Hanbel (Musned, IV. 357, 359, 360, 361) ve diğer Sunen sahiplerinin naklettikleri "İslam'da kim ilk defa güzel bir adet ortaya korsa, onun sevabı ve onunla amel edenlerin sevabı, onların sevabından hiçbir şey eksilmeksizin o kimsenin üzerine olur. Her kim de, ilk olarak kötü bir adet ortaya korsa, onun günahı ve daha sonra onunla amel edenlerin günahı, onların günahlarından hiçbir şey eksilmeksizin o kimsenin üzerine olur." hadisiyle aynı manaya sahiptir. İşte, açıklamaya çalıştığımız bu man.a içerisinde, kardeşi tarafından öldürülmek istenen diğer kardeş, onun kendisini öldürmesi halinde, hem irtikab etmiş olacağı ağır suçun günahını, hem de 'kendisini öldürme fiiline tahrik ve teşvik etmiş olması dolayısıyle, onu öldürmesi halinde gireceği kendi büyük günahını yüklenmiş olarak Allah'ın huzuruna çıkmasını ve yüklendiği bu günahlarla cehennem ehlinden olmasını dilemiştir. Zira zalim olanların akıbeti budur. 3. Adem'in İki Oğlu Kıssası ve Yahudiler Adem'in iki oğlu hakkındaki gerçek haberin ehl-i kitaba ve özellikle yahudilere okunup hatırlatılmasıyla ilgili baş tarafta zikrettiğimiz Hazreti Peygambere yöneltilen ilahi emrin gayesi, aynı kıskançlık duyguları içinde İslam'a ve Hazreti Peygambere kötülük etme peşinde koşan yahudilerin ibret almalarını ve kötülükten el çekmelerini sağlamaktı. Zira onların,. Hazreti Peygambere ve Kur'an-ı Kerim'e iman ederek kendi dinlerinin de esasını teşkil eden İslam'a yönelmeye ve böylece Allah'a olan sözlerinde durmaya davet olunmalarına rağmen, içlerini dolduıan haset yüzünden bu davete icabet etmemeleri ve hatta hasetin sebep olduğu kin ve düşmanIıkla Hazreti Peygamberi öldürmeye bile kalkışmaları, Allah'ın bu sevgili P~ygamberi için son derece büyük üzüntü kaynağı oluyordu. Bu sebepledir ki Allahu Ta'ala, hem Peygamberini teselli etmek, hem de yahudilerin zulüm, kıskançlık ve küfür yönünden tıynetlerini açıkça ortaya koymak için, daha önceki ayetlerinde, kendilerini Mısır'daki esaret hayatından kurtaran ve onlara hak yolu gösteren kendi peygamberleri Musa'ya bile onların nasıl karşı gelerek çirkin karakterlerini gösterdiklerini bildirmiş, sonra da Adem 'in iki oğluna ait bir kıssayı, daha doğrusu, haset ve kıskançlığın sebep olduğu acı akıbeti, ibret almaları için onların gözleri önüne sermiştir. Hatta daha sonraki bir ayetinde, onlara şunu da hatırlatmıştır ki, sadece Musa'ya karşı koymaları değil, fakat kendilerine gönderilen diğer peygamberlerin bir kısmını inkar etmeleri, bir kısmını da öldürmeleri ve yeryüzünde fesad çıkarmaları sebebiyle üzerlerine en ağır ceza yazılmıştır. Maide suresinin 32 nci ayetinde şöyle denilmiştir: "Bu yüzdendir ki, lsrail oğullarına, sebepsiz yere adam öldürmenin, yahut yeryüzünde fesad çıkarmanın karşılığı olmaksızın, kim bir kimseyi öldürürse, onun, ;,nsanları topluca öldürmüş olacağı, kim de bir kimseye hayat hakkı tanırsa onun, insanlara topluca hayat vermiş olacağı (h ükmünü) yazmıştık. Peygamberlerimiz, 0nlara(bu hususta) apaçık deliller' de getimıişlerdir. Buna rağmen onların çoğu, bundan sonra da, yeryüzünde (kötülük çıkarmak hususunda) ,müsriflik ettiİer". 4. Haksız Yere Adam Öldürmenin Dünyevi Cezası: Kısas Bir insan, ancak haklı bir sebebe istinaden öldürülebilir ve onun öldürülmesi de, hem onun işlemiş olduğu bir cürmün karşılığıdır; yani yaptığı işin cezasıdır; hem de aynı fiili işlemeye meyli veya ist eği olanlara ibret olması ve onu işlemekten caydirıp vazgeçirmesi içindir. Bunun dışında, karşılığı olmaksızın, veya belli bir sebebe istinad etmeksizin herhangi bir insanın öldürülmesi en büyük zulümdür; cinayettir. Bir insan hakkında ölüm hükmünün verilmesi, sonra da bu hükmün infaz edilerek o kimsenin öldürülmesi için var olması gereken haklı sebeplerin başında kısas gelir. Kısas, haksız yere öldürülmüş bir insana karşılık, onu öldüren kimsenin de aynı şekilde öldürülmesi ve kaatil ile maktul arasındaki eşitliğin sağlanmasıdır. Eğer kaatil öldürülmez ve adalet sağlanmazsa, hem maktule zulmedilmiş olur, hem de zalim, zulmünün karşılığını görmemiş olur. Bu sebepledir ki Allahu Ta'ala, bir taraftan haksız ve karşılıksız adam öldürmeyi haram kılıp bütün İnsanları bundan menederken, bir taraftan da, haksız adam öldürenin kısas ile öldürülmesini ceza olmak üzere emretmiştir. Nitekim Bakara sure- , sinin ı78 inci ayetinde "Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı): Hürre karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın ... " buyurulmuş, bunu takip eden ayette ise, kısasın lüzumu belirtilerek "kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri. Ta ki sakınasınız." denilmiştir. Gerek peygamberlerini haksız yere öldürmeleri ve gerekse yeryüzünde fesad çıkarmaları yüzünden haklarında ilk defa kısas hükmünün yazıldığı, başka bir ifadeyle, kendilerine kısasın farz kılındığı kavmin yahudiler olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Allahu Ta'ala, Maide suresinin 45 inci ayetinde bu hususa işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Biz, Tevrat'ta, onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (olmak üzere kısası) farz kılmıştık. Keza (mümkün olduğu takdirde) yara/ara karşı da kısas vardır". Bu ayet-i kerimede, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak ve dişe diş olmak üzere yahudilere farz kılındığı bildirilen kısas, şüphesiz, dünyaya taalluk eden cezalardır ve bu fiillerden herhangi birini haksız yere işleyen kimsenin, işlediği fiiIin misliyle eezalandırılmasından ibarettir. Buna rağmen daha önce zikrettiğimiz Maide suresinin 32 nci ayeti, bir kaatilin kısas ile cezalandırılması halinde bile işlediği cürmün vebalinden kurtulamayacağını göstermektedir. Bu ayette, haksız yere adam öldürmenin ve yeryüzünde fesad çıkarmanın büyük vebali açıklanmış ve bu vebalin, haksız yere adam öldüren kimse için, bütün insanları öldürmekle eşdeğerde olduğu, bildirilmiştir. Bu hükmün nazari olan ve sözde kalan bir hüküm olmadığı da, ketebna ala Beni israil (İsrail oğullarına yazdık; farz kıldık) denilerek açık ve kesin bir şekilde ifade edilmesİnden anlaşılır. Buna göre kim sebepsiz yere bir insanı öldürürse, yani haksız yere adam öldürmenin, yahut yeryüzünde fesad çıkarmanın karşılığı olmaksızın bir insanın canına kıyan ve onun yaşama hakkını ortadan kaldırırsa, bu suç, Allah katında, bütün insanları öldürerek işlediği suç gibidir ve onun ayarındadır. Zira haksız yere öldürülen bir kişi ile, o kişinin temsil ettiği diğer bütün insanlar arasında hiçbir fark yoktur. Bir kişiyi öldürürken hak gözetmeyen kimsenin, diğer insanları öldürürken hakkı gözetmesi, elbette olacak şey değildir. Bunun en açık delili de, ayet-i kerimede gelen müteakip ibarelerdir. Bu ibarelerde, öldürme fiiliiin tamamiyle zıddı olan bir fiil zikredilmiş ve bir İnsana hayat kazandıran kimsenin, bütün insanlara hayat kazandırmış gibi olacağı beyan edilmiştir. Zira bir insana hayat kazandırırken, o kimsenin sahip olduğu duygu, diğer insanlar karşısında da aynıdır ve bu duyguyu İnsan sevgisi olarak değerlendirmekte elbette hiçbir mahzur yoktur. Binaanaleyh ayet-i kerim e bu yönden ele alınacak olursa, onda, insanlar arasındaki birlik ve beraberliğin korunması için ferdIeri gerekli olan fiil ve davranışlara yöneIten bir irşadın varlığını görmemek asla mümkün değildir. Zira cüz'i de olsa, 'bir kimsenin hakkını gözetmenin, bütün insanların hakkını gözetmek, yahut bunun aksine, cüz'i de olsa, bir kimseye zarar vermenin, bütün insanlara zarar vermek manaslIia geldiği 'gözönünde bulundurulursa, ayet-i kerimedeki bu irşadın büyüklüğü kolayca anlaşılır. Kur'an-ı Kerim, işte bu çeşit ayetleri ve bu ayetlerdeki çeşitli irşadlarıyle her yönden mükemmel fertler ve dolayısıyle üstün cemiyetler yetiştirmeyi gaye edinmiş eşsiz bir kitaptır. Bunu hiç kimse inkar edemez. İsrail oğullarına gönderilen bütün peygamberler, Allah'm üzerlerine faz kıldığı bu gibi konularda onları uyarmak ve doğru yola irşad etmek için apaçık deliller de getirmiş oldukları halde, onların çoğu bunlardan ibret almamış, aksine, aralarında peygamberler de dahil olmak üzere gerek adam öldürmek, gerekse yeryüzünde fesat çıkarmak hususunda aşırı gitmekten çekinmemişlerdir. Bu yüzdendir ki onlar, dünya ve ahirette Allah'ın lanetine uğramışlar ve bu lanetin tabii bir neticesi olarak da dünyada zelil ve makhur, ahırette de ebedi cehennem azabına mahkum. olmaya hak kazanmışlardır. 5. Haksız Yere Adam Öldürmenİn Uhrevi Cezası: Ebedi Cehennem Azabı Haksız yere adam öldürmenin cezası olarak gerek yahudilere farz kılınan kısas ve gerekse Kur'an-ı Kerim'de yer alan kısas ile ilgili hükümler, şüphesiz, bu cürmü işleyen kimselerin dünyada hak ettikleri eezalara müteallıktır ve bu cezaların infazı halinde, kaatil ile maktul arasındaki dünyevi adalet sağlanmış olur. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, işlenen bu suçun ahırete taalluk eden bir yönü daha vardır ve bu da, öldürme fiilinin büyüklüğünü belirterek onu kullarına haram kılan Allah ile kulları arasındaki hak ve vecibelerle ilgilidir. Buna göre, haksız yere cana kıyan birisi, ceza olmak üzere kısas ile öldürüldüğünde, bu ceza, canına kıydığı insana karşı işlediği suçun karşılığı olsa bile, ahırete giderken, adam öldürmekten dolayı yüklendiği günahın keffareti olamaz. Başka bir ifadeyle, işlediği suça karşılık onun da öldürülmüş olması, ahırette günahının ",affedilmesine kafi gelmez. Daha önce zikrettiğimiz Maide suresinin "Bu yüzdendir ki İsrail oğul/anna, sebepsiz yere adam öldürmenin, yahut yeryüzünde fesat çıkarmanın karşılığı olmaksızın, kim bir kimseyi öldürürse, onun, insanları topluca öldürmüş olacağı. " (hükmünü) yazmıştık." mealindeki 32 nci ayeti buna açık bir şekilde delalet eder. Zira bütün İnsanları topluca öldüren bir kimseden bedel olarak alınan tek bir canın, yapılan işi adaletli bir şekilde karşılaması elbette mümkün değildir. işte bu sebepledir ki Allahu Ta'ala, Nisa suresinin 92 nci ayetinde, bir mü'minin bir mü'mini hata dışı öldürmesinin hiç olmaması gereken bir iş, yahutta aklın olmasını hiçbir surette tecviz etmiyeccği çok büyük bir cürüm olduğuna delalet edecek bir ifade veya mlüb;le "bir mü'minin bir mü'mini hata dışı öldürmesi asla olmaz." buyurmuştur. Bu ifadeden anlaşılan odur ki, mü' min sıfatlarına sahip olan bir kimse, sebep ne olursa olsun, başka bir mü'mini hata dışı ve kasıtlı olarak öldüremez. Çünkü o kimsenin sahip olduğu iman ile, işlcmiiş olduğu büyük cürmün onda birleşmesi ve mü'min olduğu halde katil cürmünü işlemesi hiçbir surette mümkün değildir. Kısaca ifade etmek gerekirse, hir mü'mini haksız yere öldüren kimse, ancak kafirdir. Nitekim Aııahu Ta'ala, biraz önce işaret ettiğimiz "bir mü'minin bir mü'mini hata dışı öldüremeyeceğini" beyan buyurduğu ayetinde, hata ile vuku bulan öldürme olaylarında, ölüme sebebiyet veren kişinin ödemekle yükümlü olduğu köle azadı ve diyet gibi cezaları ,açıkladıktan ve bu gibileri için kendilerini günahtan arndıraeak' tövbe kapısını da açık bıraktıktan sonra, bunu takip eden ayetinde, bir mü'mini kasıtlı olarak ve haksız yere öldüren ve onun en tabii hakkı olan yaşama hakkını ortadan kaldıran kimse hakkındaki hükmünü açık ve kesin bir ifadeyle bildirmiş ve şöyle buyurmuştur: "Her kim, bir mü'mini kasten öldürürse, cezası, içinde daimi kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazab (etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır". Tövbe kapısı da kapatılmış olduğu halde, Allah'ın gazabına ve lanetine uğramış olarak ebediyyen cehennemde kalmak ve kendileri için hazırlanmış olan hüyük azabı görmek, hiç şüphesiz kafirlere has bir cezadır. Bununla beraber zikrettiğimiz bu ayet-i kerime, aynı akıbetin, haksız yere bir insanın canına kıyarak onun yaşama hakkını ortadan kaldıran, yani bu hakkı onun elinden alan kaatil için de hazırlandığını gösterir ki, bu da, kaatil ile kafir arasında hiçbir farkın bulunmadığına delalet' eder. Nitekim Hazreti Peygamber de, Ahmed İbn Hanbel (Musned, IV. 99) ve Nesa'i (Sunen, VII. 81) tarafından nakledilen bir' hadisinde "mümkündür ki Allah, bütün günahları bağışlar; yalnız kafir olarak ölen adamla bir mü'mini kasten öldüren admmn günahları müstesna  Nesei-3919..Müsned-16302 hadisin Ravisi Muaviye ibn Ebu Sufyan’dır)) (onları asla bağış/amaz)" buyurarak kaatil ile kafir arasında herhangi bir ayırım yapmaksızın her ikisini de cehennemde ebediyyen kalacak günahkarlar arasında göstermiştir. Başta İbn Abbas olmak üzere seleften bir gurup, gerek Kur'an-ı Kerim'deki bazı ayedere ve gerekse Hazreti Peygamberden rivayet edilen sahih hadislere dayanarak, bir mü'mini haksız yere öldüren kimsenin tövbesinin hiçbir surette kabul edilmeyeeeği görüşünü benimsemişlerdir. Bunlara göre bir müşrik veya bir kafir, şirkinden ve küfründen tövbe ederse, onun tövbesi kabul' edilir. Çünkü müşrik veya kafir, küfür haIirde iken işlediği bütün günahları haram kılan bu şeriata inanmıyordu. Bu sebeple, işlediği bu fiillerde bir bakıma mazur sayılabilirdi. Fakat Peygambere ve Peygamberin tebliğ ettiği Din'e inanmaya başlayınca, üzerinde bulunduğu yolun küfür ve dalalet olduğunu anla mış ve tövbe ederek bu yoldan ayrılıp hak yola gümiştir. Artık bunlardan sonraki bütün amelleri, girdiği bu' yolun gereklerine ve Allah'ın rızasına uygun salih ameller olmak zorundadır. Ve böyle olduğu zaman da, o mü'minin iman etmezden önceki bütün kötü amelleri bağışlanır ve hiç günah işlememiş bir kimse gibi olur. Allah'a, Peygamberine ve Kitabına inanan, haramın, helalin, emir ve nehyin ne olduğunu ve dolayısıyla bir mü'min öldürmenin hurmetini bilen, yahut bilmesi gereken bir kimsenİn durumu, yukarıdakinden farklıdır. Eğer böyle b'r kimse, Allahu Ta'ala'nın, bir insan öldüren kimsenin bütün İnsanları öldürmüş gibi olacağı hususundaki açık ve kesin hükmüne, keza yine böyle bir kimsenin ebediyyen cehennemde kalacağına dair apaçık beyanına rağmen ve bütün bunları bile bile, yine de kasten bir adam öldürürse, artık onun için bir mazeret bulmak mümkün değildir. İşte bu sebepledir ki, onun işlemiş olduğu bu büyük ve ağır cürümden tövbe etmesi Allah indinde makbul sayılmaz; ayet-i kerimeye göre cezası ebedi cehennemdir. Bazıları ise, kasten adam öldüren kimsenin, yine de mü 'min olduğunu Göz önünde bulundurarak, cehennemde ebedilik manasına gelen hulud kelimesini, uzun süre cehennemde kaldıktan sonra oradan çıkış manasında te'vil etmişlerdir. Bu manaya göre, hulud denilen sürenin bir sonu vardır ve bu süre sona erince, kaatil mü'min, tövbesinin Allah tarafından kabul edilmesi halinde cehennemden çıkacaktır. Ancak 'ibareleri açık ve kesin olan ayet-i kerimenin bu manada te'vilinin, başka ayetlerde başka te'villere de yol açacağını unutmamak gerekir. Nitekim kafirlerin cehennemde kalış süreleri de .ebediliğe ddalet (',tmek üzere hulud kelimesiyle ifade edilmiş ve hiçbir zaman sonu gelecek bir süre manasında anlaşılmamıştır. Aksi halde böyle bir te'vll ile kafirlerin de 'bir gün cehennemden çıkacakları ileri sürülürdü ki, hiçbir İslam aliminden böyle bir görüş ortaya, atılmamıştır. Kur'an-ı kerimin pek çok yerinde sık sık tekrar edilen ve kafirlerin ilelebed cehennemde kalacaklarınaddalet eden bu lkelimeyi, yalnız Nisa suresinin kaatillerle ilgili 93 üncü ayetindeki manasından saptırarak tevil etmek ve ona farklı bir mana vermek, keyfi bir davranış olur; Kur'an'ın ve sahih sünnetin delaletine de aykırı düşer. Daha önce de zikrettiğimiz bir hadis, ayet-i kerimenİn gerçek manasını açık bir şekilde teyid eder. Hazreti Peygamber bu hadisinde şöyle buyurmuştur: "Mümkündürki Allah, biitün günahları bağışlar; yalnız kafir olarak ölen adamla bir mü'mini kasten öldüren adamın günahı müstesna; (onları asla bağışlamaz)" . Günahların hiç bağışlanmaması, şüphesiz, günah sahiplerinin ilelebed günahlarının cezasını çekeceklerine delalet eder; bu ise, ebediyyen cehennemde kalmayı gerektirir. Buharı (Sahih, V. 182) tarafından nakledilen bir haber de, ayet-i kerimenin bu manasını teyid eder. İbn Abbas'tan gelen bu habere göre, "kim bir mü'mini kasten öldürürse,cezası ilelebed cehennemdir." mealindeki bu ayet, (kaatiller hakkında) nazil olan en son ayettir ve başka hiçbir ayet onu nesh etmemiştir. Bazı kimselerin, "Muhakkak ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları ise, dilediği kimse iç;n bağışlar." mealinde gelen Nisa suresinin 18 ve 116 ncı ayetlerine ve Hazreti Peygamberden nakledilen "kalbinde zerre miktarı iman olan herkesin; cezasını çektikten sonra, cehennemden çıkartılacakları" manasında naklediIen hadislere dayanarak, kasten adam öldüren kimselerin de, Allah dilediği takdirde bağışlanacaklarını ve cehennemden çıkartılacaklarını ileri sürdükleri görülmektedir. Ne var ki, müfessirlerin de belirttikleri gibi, Nisa suresinin şirk dışındaki günahların bağışlanmasıyle ilgili 48 inci ayeti, kaatiI hakkında hüküm getiren 93 üncü ayetinden altı ay kadar önce nazil olmuştu" ve bilinen bir gerçektir ki, ilk nazil olan ayet, sonradan nazil olan ayeti değil, fakat sonradan naziI olan ayet ilk nazil olan ayeti beyan veya tahsis eder. Buna göre, kaatilin hükmünü beyan eden ayet, müşrikler hakkında nazil olan ayeti tahsis etmiş ve ona şu manayı kazandırmıştır: Allah, şirk dışındaki günahları dilediği k'mse için bağışlar. Fakat O'nun, şirkle birlikte bağışlamayacağı bir günah daha vardır; o da, kasten adam öldürmektir. Şunu da unutmamak gerekir ki, Allahu Ta'ala, şirk, küfür ve kasten adam öldürmek gibi cezası daimi cehennem olan büyük günahları hiçbir surette bağışlamayacağını, bu günahların ne olduğunu açık bir şekilde belirterek açıklamıştır. Binaaneleyh 'bu görüşlerin iptali söz konusu olduğu zaman da, "Allah, dilerse bütün günahları bağışlar." şeklinde genel anlamda gelen bir ifadeye değil, fakat "Allah dilerse kasten adam öldüren kimseyi de bağışlar." şeklinde gelecek açık ve kesin bir nassa ihtiyaç vardır. Oysa ne Kur'an-ı Kerim'de ve ne de Hazreti Peygamberden nakledilen sahih hadisler arasında böyle bir nass mevcut değildir. Dolayısıyla kasten adam öldürmek ve ,onun en tabii hakkı olan yaşama hakkını ortadan kaldırmak günahı hiç bağışlanmayacak fiillerdendir. Muhrerem hocamıza Allahtan rahmet ve cennet niyaz ederi.

26 Mart 2013 Salı

NAMAZLARIN CEM EDİLMESİ

NAMAZLARIN BİRLEŞTİRİLMESİ İLE ALAKALI HADİSLEER Muâz b. Cebel anlatıyor: Tebuk senesi Rasûlullah ile beraber yola çıktık. Rasûlullah öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazlarını cem ediyordu. Bir gün namazı tehir etti, sonra dışarı çıktı ve öğle ile ikindiyi cem ederck kıldırdı, sonra girdi. Sonra tekrar çıktı ve akşam ile yatsıyı cem ederek kıldırdı. Son¬ra şöyle buyurdu: "tnşâallah yarın Tebük kaynağına vara¬caksınız. Güneş yükselmeden oraya varmayın. Oraya va¬ranlar, ben gelinceye kadar suya dokunmasın," Oraya vardığımızda iki kişinin bizden önce gelmiş olduğunu ve suyun azar azar akmakta olduğunu gördük. Rasûlullah onlara, suya dokunup dokunmadıklarını sordu, onlar da, "-Evet (dokunduk)" dediler. Rasûlullah da onlara ağır sözler söyledi, sonra insanlar elleriyle azar azar su alıp bir kab içerisine topladılar. Sonra Rasûlullah bu kap¬taki su ile yüzünü ve ellerini yıkadı ve bu suyu kaynağa döktü. Bunun üzerine kaynağın suyu çoğaldı, insanlar da su ihtiyaçlarını giderdiler. Sonra Rasûlullah şöyle buyurdu: "-Ey Muâz, eğer ömrün olursa, yakında buraların hep. bahçelerle dolduğunu göreceksin." Hadisin İsnadları: 1- Mâlik - Dâvud b. el-Husayn - el-A'rac - Ebû Hurayra. Kasru's-Salât l, Hadis no: 1(1/143) 2- Mâlik - Ebu'z-Zubeyr el-Mekkî - Ebu't-Tufeyl Âmir b. Vasile - Muâz b. Cebel. Kasru's-Salât l, Hadis no: 1(1/143) 3- eş-Şâfiî - Mâlik - Ebu'z-Zubeyr - Ebu't-Tufeyl Âmir b. Vasile - Muâz b. Cebel. (Musned), s. 343-344, el-Umm: 1/77 4- Abdurrazzak - Mâlik - Dâvud b. el-Husayn - el-A'rac -Ebû Hurayra. 11/545, Hadis no: 4397 5- Abdurrazzak- Sufyân es-Sevri - Ebu'z-Zubeyr - Ebu't-Tufeyl Âmir b. Vasile - Muâz b. Cebel. 11/545, Hadis no: 4397 6- Abdurrazzak - Mâlik - Ebu'z-Zubeyr el- Mekkî -Ebu't-Tufeyl Âmir b. Vasile - Muâz b. Cebel".11/545,546, Hadis no:4399 7- İbn Ebi Şeybe - ALi b. Mushir - ibn Ebi Leylâ - Ata -Câbir (muhtasar). 8- İbn Ebi Şeybe - Vekî' - Sufyân - Ebu'z-Zubeyr - Ebu't-Tufeyl Âmir b. Vasile - Muâz b. Cebel8 (Muhtasar). 9- Ahmed b. Hanbel - Abdurrazzak - Sufyân ve Ebû Ahmed -Sufyân - Ebu'z-Zubeyr - Ebu't-Tufeyl - Muâz b. Cebel (Muhtasar). 10- Ahmed b. Hanbel - Hammad b. Halid - Hişam b. Sa'd -Ebu'z-Zubeyr- Ebu't-Tufeyl - Muâz b. Cebel10 (Lafız¬daki az bir farkla muhtasar olarak). Muâz b. Cebel'den: "Tebük gazvesinde Rasûluüah ile birlikte çıktık. Öğleyi son vaktinde, ikindiyi ilk vak¬tinde kıldırarak namazları cem ediyordu. Sonra yola de¬vam ediyor, akşamı son, yatsıyı da ilk vaktinde kılarak cem ediyordu. Sonra "Yarın inşaallah Tebuk kaynağına varacağız... ilah.) dedi. et-Taberanî bunu el-Evsat'ında rivayet etmiş ve "Bunu Ebû Sevbân'dan yalnız Gusn b. ismail rivayet etti" demiştir. Muhammed b. Gâlib de bununla teferrüd etmiştir.” el-Heysemî: II/l60 Muâz b. Cebel şöyle demiştir: Rasûlullah (sav) çıkmış olduğu bir gazvede -ki bu Tebük gazvesiydi- öğle ile İkindi ve akşam ile yatsı na¬mazlarını cem ediyordu. (Hadisi Muâz'dan rivayet eden Ebu't-Tuf'eyl) söyle dedi: "Muâz'a Rasûlullah (sav)'ın böyle yapmasındaki gaye nedir? diye sordum', "Ümmetine zorluk olmasın diye" cevabını verdi. (Hadisin lafzı Ebû Dâvud et-Tayâlisî'ye aittir.) B- BENU MUSTALIK GAZVESİ ESNASINDA İKİ NAMAZIN CEM İ Abdullah b. Amr b. el-As şöyle demiştir: "Rasûlullah (sav) Benî Mustalık gazvesinde iki namazı cem etti." (Hadisin lafzı ibn Ebî Şeybe'nindir). Ebu'z-Zubeyr'den: "Câbir'e: 'Rasûluliah (sav) akşam ile yatsıyı cem etti mi? diye sordum.' 'Evet Benî Mustahk gazvesine çıktığımızda' cevabını verdi," Hadisin İsnadları; - İbn Ebî Şeybe - Ebû Hâlid el-Ahmer - Haccâc - Amr b. Şuayb -Muhammed b. Abdullah b. Amr b. el-As - Abdullah b. Amr b. el-As 11/458 - Ahmed b. Hanbel - îbn Sumeyr - Haccâc - Amr b. Şuayb - Muhammed b. Abdillah b. Amr b. el-As - Abdullah b. Amr b. el-As Hanbel: 11/179-180 C- İKİ NAMAZI, İKİ VAKİTTEN BİRİSİNDE CEM 'ETMEYLE İLGİLİ HADİSLER Muâz b. Cebel'den: "Tebuk gazvesinde idi. Rasûlullah güneş zeval vaktine erişmeden önce yola çıkarsa öğle namazını ikindi namazına biliştirip cem ederek kıldırırdı. Güneşin zeval vaktinden sonra yola çıktığı takdirde ise öğle ile ikindiyi cem ede¬rek kıldırır sonra hareket ederdi. Akşam namazının vakti girmeden yola çıktığı zaman, akşam namazını yatsı na¬mazıyla birlikte kıldırasıya kadar tehir ederdi. Akşam na¬mazı vakti girdikten sonra yola çıkarsa yatsıyı öne alır ve aksam ile birlikte kıldırırdı." (Hadisin lafzı Ebû Dâvud es-Sicistânî'ye aittir.) Ebû Dâvud; "Bu hadisi bir tek Kuteybe rivayet etmiştir." demiştir. Hadisin İstıadlari: -Ahmed b. Hanbel - Kuteybe b. Saîd - Leys - Yezîd b. Ebî Habîb - Ebu't-Tufeyl - Muâz b. Cebel. V, 241- Nâfi şöyle demiştir: İbn Ömer ile birlikte Mekke'den yola çıktık. Beraberinde Hafs b. Asım b. Ömer ve Musâhık b. Arar b. Hıdâş vardı. Bu sırada güneş battı ve o ikisinden birisi "Namaz!" dedi, o ise buna ses çıkarmadı. Sonra diğeri "Namaz!" dedi, ona da ses çıkarmadı. Nâfi dedi ki: Ben de ona "Namaz!" de¬dim; "Ben Rasûlullah'ı gördüm, yolculuğa çıktığında acelesi varsa bu iki namazı cem ederdi. Ben de ikisini (akşam ve yatsıyı) cem etmek istiyorum." cevabını verdi. (Nâfi) Bir¬kaç mil yo! aldık, sonra (hayvanından indi") ve namazı kıldırdı. Yahya şöyle demiştir: "Nâfi bu hadisi bana başka bir defa rivayet etliğinde ise söyle dedi: "Gecenin dörtte bi¬rine yakın bir müddet yol aldık, sonra indi ve namaz kıl(dır)dı." (Hadisin lafzı Ahmed b. Hanbel'e aittir.) Nâfi' şöyle demiştin ' Abdullah b. Ömer, Hafs b. Âsim ve Musâhık b. Amr ile beraberdim. Güneş batınca ibn Ömer'e "Namaz!" denildi, o yine yola devam etti. Tekrar "Namaz!" denildi, bunun üzerine "Rasûlullah yola çıktığında acelesi varsa bu namazı (akşam) tehir ederdi. Ben de onu tehir etmek istiyorum." dedi. (Nâfi') Gecenin yansı veya yarısına yakın bir müddet yola devam ettik. Sonra (hayvanından) indi ve namazı kıl(dır)dı. Hadisin bu lafzı ibn Huzeyme'ye aittir.) Hadisin İsnadları: - Abdurrazzak - Abdulaziz b. Ebî Ravvâd - Nâfi - ibn Ömer 11/546, Hadis no: 4400 - Abdurrazzak - ibn Cureyc - Nâfi - İbn Ömer, - Abdurrazzak - Ma'rner - Eyyüb ve Musa b. Ukbe - Nâfi- İbn Ömer. - Ahmed b. Hanbel - ismail - Eyyûb - Nâfi - ibn Ömer - el-Buharî - Ali b. Abdillah - Sufyân - ez-Zuhrî - Salim -ibn Ömer, Ebvabu't-Taksir 13, (11/46 - el-Buharî - Saîd b. Ebî Meryem - Muhammed b. Ca'fer -Zeyd b. Eşlem - İbn Ömer - Ebû Dâvud (es-Sicistânî) - Süleyman b. Dâvud el-Atekî- Hammâd - Eyyûb - Nâfi' - İbn Ömer , Hadis no. 1207 - Ebû Dâvud (es-Sicistânî) - Muhamed b. Ubeydillah el-Muhâribî - Muhammed b. Fudayl - Fudayl b. Gazvân -Nâfi - ibn Ömer. İbn Abbâs'dan: (İbn Abbâs) "Size Rasûlullah (sav)'ın yolculukta nasıl na¬maz kıldığını anlatayım mı?" dedi. Biz de "Evet (anlat)" de¬dik. İbn Abbâs da şöyle dedi: "Eğer (yolculuk sırasında) konaklamış ve o esnada güneş de zeval vaktine gelmişse (hayvanına) binmeden önce öğle ile ikindi namazlarını cem ederdi. Şayet konakladığı sırada henüz güneş zeval vaktine erişmemişse, yola devam eder, ikindi vakti olunca (hayvanından) iner ve öğle ile ikindiyi cem ederdi. (Aynı şekilde) eğer konakladığı sırada akşam namazının vakti girmiş ise akşam İle yatsı namazlarını cem ederdi. Konak¬ladığı sırada akşam namazının vakti girmemişse yola devam eder, yatsı vakti girince iner ve ikisini cem ederdi." (Hadisin lafzı Abdurrazzak'a aittir.) Hadisin İsnadları: - Abdurrazzak - îbn Güreye - Huseyn b. Abdillah b. Abbâs - ikrime ve Kurayb - ibn Abbâs. Bu hadisi zikrettikten sonra Abdurrazzak şöyle demiştir "el-Mikciâm bana şöyle dedi: "Biz bu hadisi ibn Cureyc'den işitmedik. Bunu senden başkası da ri¬vayet etmedi." - ed-Dârakutnî - Ebûbekr en-Neysâbûrî - el-Hasen b. Yahya el-Curcânî - Abdurrazzak - ibn Güreye - Huseyn b. Abdillah b. Ubeydillah b. Abbâs - ikrime ve Kurayb -İbn Abbâs - (89 no'lu hadis) Haccâc - İbn Güreye - Huseyn - Kurayb - İbn Abbâs tarikiyle ve, - Osman b. Ömer - ibn Güreye - Huseyn - ikrime - İbn Abbâs tarikiyle de rivayet edilmiştir - Yine (89 nolu hadis) Abdulmecîd - İbn Güreye - Hişâm b. Urve - Huseyn - Kurayb - İbn Abbâs'dan rivayet edil¬miştir92. (89-90-91-92) no'lu senedlerin ravilerînin hepsi de sikadırlar. Hadisin illeti sadece Huseyn b. Abdİllah'tan ileri gelmektedir. Tirmizî'nin hadisin Hasen olduğunu söylediği nakledilirse de bu mutâbaat cihetiyledir. Bu husus ibn el-Arâbî'nin gözünden kaçmış ve hadisin is¬nadının sahih olduğunu söylemiştir. Fakat hadisin başka isnadları da vardır. Bunlar: -Yahya b. Abdilhamid el-Hımmânî Musnedinde Ebû Halid el-Ahmer - el-Haccac - el-Hakem - Miksem - İbn Abbâs tarikiyle ve: - el-Kâdî ismail (b- Ishak) "el-Ahkâm"ında ismail b. ebî Uveys - kardeşi (Abdulhamid b. Ebî Uveys)- Süleyman b, Bilâl - Hişâm b. Urve - Kurayb - İbn Abbâs tarikiyle tahric etmişlerdir' - el-Beyhakî - Ebu'l-Huseyn b. Ali Muhammed b. Abclillah b, Bişrân el-Adİ - Ebû Cafer Muhammed b. Amr er-Razzâz - Abdullah b. Ravh - Osman b. Ömer - İbn Cu-reyc - Huseyn - Ikrime - İbn Abbâs - el-Beyhakî - Ebûbekr b. el-Hâris ei-Fakih - Alı b. Ömer el-Hâfız - Ebûbekr en-Neysâburî - el-Hasen b. Yahya el-Curcanî - Abdurtazzak - İbn Güreye - Huseyn b, Abdillah b. Ubeydilklı b. Abbâs - Ikrime ve Kurayb -İbn Abbâs İbn Abbâs şöyle demiştir: "Size Rasulullah'ın yolculukta nasıl namaz kil(dır)dığını anlatayım mı? Eğer konakladığı esnada güneş zeval vaktine erişmişse, zeval vakti içerisinde Öğle ile ikindiyi cem ederdi. Güneşin zeval vaktine erişmesinden önce hareket etmişse, öğle namazım ikindinin vaktinde ikindi ile bir¬likte kıldırıncaya kadar tehir ederdi. (Kurayb) "Zannedersem (İbn Abbâs) akşam ile yatsı na¬mazları hakkında da böyle söylemişti" demiştir. Hadisin isnadı: 97- eş-Şâfiî - îbn Ebi Yahya - Huseyn b. Abdillah b. Ubey-dillah b. Abbâs - Kurayb - İbn Abbâs Enes b. Mâlik şöyle demiştir: "Rasûİullah (sav) güneşin zevali vaktinden önce hareket ederse öğleyi ikindi vaktine tehir eder sonra (hayvanından) iner ve iki namazı cem ederdi. Şayet hareket etmeden önce güneş zeval vaktine erişmişse, öğle na¬mazını kıldırır ve sonra yola devam ederdi. (Hadisin lafzı Ahmed b. Hanbel'e aittir.) Ebû Davud es-Sicistânî'nin rivayetinde ise "... ve akşam namazını da şafak kaybolunca yatsı ile birlikte cem etmek üzere tehir ederdi" ilavesi vardır. Hadisin Isnadları - Ahmed b. Hanbel - Kuteybe b. Saîd - el-Mufaddal b. Fadâle - Ukayî- İbn Şihâb (ez-Zuhrî) - Enes b. Mâlik98. - Ahmed b. Hanbei - Yahya b. Geylân - el-Mufadda! b. Fadâle - Ukayl - ibn Şihâb - Enes b. Mâlik ". - el-Buharî - Hassan e!-Vâsıtî - el-Mufaddal b. Fadâle -Ukayl - İbn Şihâb - Enes b. Mâlik. - el-Buhari - Kuteybe b. Saîd - el-Mufaddal b. Fadâle -Ukayl - İbn Şihâb - Enes b. Mâlik. - Ebû Dâvud (es-S içi st anî) - Kuteybe ve İbn Vehb - el-Mufaddal b. Fadâle - ükayl - İbn Şihâb - Enes b. Mâlik Enes b. Mâlik'den: "Rasûlullalı (sav) süratle yol almak istediğinde öğle na¬mazını ikindinin İlk vaktine tehir eder ve iki namazı cem -ederdi. Aksam namazını da şafak kaybolunca yatsı İle cem edesiye kadar tehir ederdi. (Hadisin lafzı Ebû Avâne'nindir.) Hadisin İsnadları - Müslim - Muhamed b. el-Musennâ - Yahya b. Ubey-dillah - Nâfi - ibn Ömer. - Müslim - Ebû Tâhir ve Amr b. Sevvâd - İbn Vehb - Câbir b. ismail - Ukayl - ibn Şihâb - Enes b. Mâlik108. - Müslim - Harmele b. Yahya - ibn Vehb - Yûnus - ibn Şihâb - Salim b. Abdillah - İbn Ömer. - en-Nesâî - Amr b. Osman - Bakıyye - İbn ebî Hamze -(H) - en-Nesâî - Ahmed b. Muhammed b. el-Muğîra -Osman (Lafız Osman'ındır) - Şuayb - ez-Zuhrî - Salim -ibn Ömer - en-Nesâî - Amr b. Sevvâd b. el-Esved b. Amr - ibn Vehb - Câbir b. ismail - Ukayl - İbn Şihâb - Enes b. Mâlik Abdullah b. Dînâr şöyle demiştir: "Ben Abdullah b. Ömer ile beraber iken güneş battı, biz yola devam ettik. Akşam olduğunu görünce (ona) "Namaz!" dedik. O yine şafak kaybolasıya ve yıldızlar ortaya çıkıncaya kadar yola devam etti. Sonra (hayvanından) indi ve iki namazı cem ederek kıldırdı. Sonra da: "Süratle yol aldığı zaman Rasûlullah (sav)'ın benim gibi namaz kıldırdığını gördüm" dedi. Yani iki namazı gece olduktan sonra cem ettiğini söyledi. ismail b. Abdirrahman b, Zueyb, ibn Ömer'in namazları şafak kaybolduktan sonra cem elüğini söylemiştir. Hadîsin İsnadları - Ebû Dâvud - Abdulmelik b. Şuayb - İbn Vehb - el-Leys - Râbî'a - Abdullah b. Dînâr - Abdullah b. Ömer - el-Beyhakî - Ebu'I-Huseyn Muhammed b. el-Huseyn b. el-Fadl el-Kattân - Abdullah b. Cafer b. Deresteveyh -Yakub b. Sufyân - Ebû Salih ve İbn Bukeyr - e!-Leys b. Sa'd - Rabîa b. Ebî Abdirrahman - Abdullah b. Dînâr -Abdullah b. Ömer. îbn Ebî Zueyb el-Esedî şöyle demiştir: "İbn Ömer ile birlikte Hırna'ya doğru yola çıktık. Bu sırada güneş battı. Fakat biz ona (hayvanından) in de namaz kılalım." demeye çekindik. Ufkun beyazlığı ve yatsının karanlığı gidince (hayvanından) indi ve üç rekat (akşam na¬mazı) kıldırdı, sonra selam verdi, sonra iki rekat (yatsı na¬mazı) kıldırdı. Sonra bize döndü ve "Rasûlullah(sav)rın bu şekilde yaptığını gördüm." dedi." (Hadisin lafzı eş-Şâfiî'nindir) Hadisin İsnadları: - eş-Şâfiî - Sufyân b, Uyeyne - İbn Ebî Necîh - tsmail b. Abdirrahman (İbn ebî Zueyb) el-Esedî - İbn Ömer - el-Humeydî - Sufyân - ibn ebî Necîh - ismail b. Abdir¬rahman b. Zueyb el-Esedî - İbn Ömer - el-Beyhakî - Ebû Zekeriyyâ b. Ebî Ishak el-Muzekkî - Ebu'l-Abbas Muhammed b. Yakub - er-Râbî1 b. Süley¬man - eş-Şâfiî - Sufyân b. Uyeyne - (H) - el-Beyhakî -Ebû Muhamrned Cenah b. Nezîr b. Cenah el-Kâdî -Ebû Cafer Muhammed b. Ali b. Duhaym - Ahmed b. Hâzim - el-Fadl b. Dukeyn - İbn Uyeyne - îbn Ebî Necîh - ismail b. Abdirrahman b. Zueyb - îbn Ömer . Esed b. Abdiluzzâ kabilesinden ismail b. Abdirrahman b. Zueyb şöyle demiştir: "İbn Ömer ile Hımâ'ya doğru yola çıktık. Güneş batınca ona "Namaz(ı kılmıyor muyuz?) demekten çekindik. Ufkun beyazlığı ve yatsının karanlığı gidince indi ve önce üç son¬ra da İki rekat olarak bize namazı kıldırdı ve bize dönerek; "Rasûlullah (sav) ın bu şekilde yaptığını gördüm." dedi." (Hadisin lafzı Ahmed b. Hanbele aittir.). Hadisin İsnadları: - Ahmed b. Hanbel - Sufyân - İbn Ebî Necîh - ismail b. Abdirrahman b. Zueyb - İbn Ömer. - en-Nesâî - tshak b. ibrahim - Sufyân - İbn ebî Necîh -ismail b. Abdirrahman - İbn Ömer. - et-Tahavî - Fehd - El-Hiinmânî - İbn Uyeyne - İbn Ebî Necîh - tsmail b. Abdirrahman - İbn Ömer. İbn Ömer akşam ve yatsı namazlarını şafak kaybolduk¬tan sonra cem ederdi. O, Rasûlullah (sav)'m bu iki namazı süratle yol aldığı zaman cem ettiğini söylemiştir." Hadisin İsnadı: -Ahmed b. Hanbel - Ishak b. Yûnus el-Ezrak - Ubeydil-lah b. Ömer - Nail' - İbn Ömer Nâfi'den: İbn Ömer süratle yol aldığı zaman, şafak kaybolduktan sonra akşam ve yatsı namazlarını cem eder ve "Suratla yol aldığı zaman Rasûlullah (sav) akşam ve yatsı namazlarını cem ederdi" derdi. Hadisin İsnadı: - Müslim - Muhammed b. el-Musennâ - Yahya b. Ubeydillah - Nâfi – îbn İbn Abbâs şöyle demiştir: "Rasûlullah yolculuğu çıkar da süratle yol alırsa, güneş zeval vaktine erişmeden yola çıkmışsa ikindinin ilk vakti girinceye kadar öğleyi tehir eder, sonra (hayvanından) iner ve iki namazı cem ederek kıldırırdı. (Keza) akşam na¬mazını da şafak'ın kaybolduğu belli olasıya kadar tehir eder, sonra iner ve aksam ile yatsı namazlarını cem ederek kıldırırdı. Hadisin İsnadı - Bunu et-Taberânî "el-Et'sal" ında rivayet etmiştir. Rav-ileri arasında Ebû Ma'şer Necîh vardır. Hakkında çok şeyler söylenmiştir. Bazıları onun sika olduğunu söylemiştir İbn Abbâs şöyle demiştir: "Güneş zeval vaktine erişmişse, Rasûlullah (sav) öğle ve ikindiyi cem ederek kıldırırdı. Şayet zeval vaktinden önce hareket etmişse öğleyi tehir eder ve ikindi vaktinde (ikindiyle beraber) kıldınrdı." Hadîsin İsnadları - ed-Dârakutnî - Muhammed b. el-Kâsım b. Zekeriyyâ ei-Muhanbî - Ebû Saîd el-Eşecc - Ebû Hâlid el-Ahmer - ibn Aclân - Huseyn b. Abdillah - Ikrime - İbn Abbâs - ed-Dârakutnî - el-Abbâs b. Abdissemî el-Haşimî - eî-Huseyn b. el-Heysem b. Mâhân - Ebu'r-lîâbî' - Halid b. Abdisselâm - Musa b. Râbî'a - İbn el-Hâd - Huseyn b. Abdillah - Ikrime - İbn Abbâs!. - el-Beyhakî - Ebû Amr el-Edîb - Ebûbekir el-!smâilî -Cafer el-FLryâbî - Ishak b. Râhaveyh - Şebâbe b, Sevvâr - el-Leys b. Sa'd - Ukayl - İbn Şihâb - Enes b. Mâlik. Enes b. Mâlik'den: Rasûlullah (sav) süratle yol aldığı zaman, öğleyi ikindi¬nin ilk vaktine tehir eder ve ikisini cem ederdi. Akşamı da tehir eder ve şafak kaybolduğu zaman yatsı ile birlikte (cem ederek) kıldınrdı. (Hadisin lafzı Müslim'indir.) Hadisin İsnadları 130- Müslim- Ebıi Tahir ve Amr b. Sevvad - İbn Vehb -Câbir b. ismail - Ukayl - İbn Şihâb - Enes b. Mâlik. 131- Ebû Avâne - Yûnus b. Abdıl'-A'lâ ve Ebû Ubeydülah - İbn Vchb - Câbir b. ismail - Ukayl b. Halici - İbn Şİhâb - Enes b. Mâlik. 132- el-Beyhakî - Ebû Abdillah el-Hâfız ve Ebûbekr Ahmed b. el-Hasen el-Kâdî ve başkaları - Ebıı'l-Abbâs Muhamed b. Yakub - Bahr b. Nasr - İbn Vehb - Câbir b. ismail - Ukayl - İbn Şihâb - Enes b. Mâlik . Enes b. Mâlik'den: "Rasululah (sav) yolculukta iki namazı cem etmek iste¬diği zaman ikindinin ilk vakti giresiye kadar Öğleyi tehir eder, sonra ikisini cem ederdi. (Hadisin lafzı Müslim'indir.) Hadisin tsnadları 133- Müslim - Amr en-Nâkıd - Şebâbe b. Sevvâr el-Medâyinî - el-Leys - Ukayl b. Hâlid - ez-Zuhrî - Enes b. Mâlik-". 134- Ebû Avâne - Isa b. Ahmed el-Belhî - Şebâbe b. Sevvâr - ei-Leys -Ukayl - İbn Şihâb - Enes13''. 135- ed-Dârakutnî - el-Huseyn b. ismail - el-Hasen b. Mu-hammed b. es-Sabbâh - Şebâbe - ei-Leys - Ukayl - İbn Şihâb - Enes. 136- ed-Dârakııtnî - Ali b. Muharhed el-Mısrî - Hâşim b. Yûnus el-Kassâr - Abdullah b. Salih - el-Mufaddal ve el-Leys ve !bn Lehîa - Ukayl - İbn Şihâb - Enes". 137- el-Beyhakî - Ebû Abdillah el-Hâfız - Ali b. Ömer b. Mehdî el-Hâfız - el-Huseyn b. ismail - el-Hasen b. Muhamed b. es-Sabbâh - Şebâbe - el-Leys b. Sa'd -Ukayl - İbn Şİhâb – Enes . Nâfi'den: "Mekke'de iken İbn Ömer'e, (hanımı) Safiyye'nin duru¬munun ağır olduğu haber verildi. "Bunun üzerine güneş batıp yıldızlar ortaya çıkasıya kadar yol aldı ve "Rasûlullah (sav) acele bir is. için yola çıktığında, bu iki (akşam ve yatsı) namazı cem ederdi." dedi ve yoluna devam etti. Nihayet şafak kaybolunca (hayvanından) indi ve iki namazı cem etti. Hadisin İsnadı: 138- Ebû Dâvud (es-Sicistânî) - Süleyman b. Dâvud el-Atekî - Hammâd - Eyyûb - Nâfi - ibn Ömer Nâfİ'den: "İbn Ömer (hanımı) Safıyye'nin durumunun ağır olduğu haberini aldı ve o gece üç gecelik yolu katetti. Akşam vak¬ti giresiye kadar yoluna devam etti. Ben ona: "Namaz(ı kılalım)" dedim. Cevap vermedi ve karanlık basıncaya ka¬dar yola devam etti. Bunun üzerine oğlu Salim veya başka birisi "Akşam oldu (artık) namazı kıl(dır)" dedi. Bunun üzerine ibn Ömer "Rasûlullah (sav) acele bir iş için yola çıktığında bu iki namazı cem ederdi. Ben de bu iki namazı cem edeceğim, yola devarn edin" dedi ve yola devam etti. Şafak kaybolunca (hayvanından) indi ve iki namazı cem etti, (Hadisin lafzı Ahmed b. Hanbel'e aittir.) Hadisin İsnadları: 139- Ahmed b. Hanbel - ismail - Eyyub - Nâfi - İbn Ömer . 140- el-Buharî - Saîd b. Ebî Meryem - Muhammed b. Cafer -Zeyd b. Eşlem - (babası) Eşlem - İbn Ömer. 141- el-Beyhakî - Ebû Artır el-Edîb - Ebûbekr el-lsmailî -Musa b. el-Abbâs - es-Sağanî ve Ali b. el-Muğira -Saîd b. Ebî Meryem - Muhammed b. Ca'fer - Zeyd b. Eşlem - Eşlem - İbn Ömer. Abdullah b. Ömer'in mevlası Nâfi'den: "İbn Ömer Mekke'den yola çıktı ve (hanımı) Safiyye binli Ebî Ubeyd'İn (hasta olduğu) haberi geldi. Bunun üzerine süratini arttırdı, güneş batınca beraberindekiler den birisi "namazı kılalım!}" dedi. Cevap vermedi ve bir müddet yola devam etti. Bu defa (diğer) arkadaşı tekrar "namazı kılalım}" dedi, yine aldırmadı. Bunun üzerine o arkadaşı. İbn Ömer'e (ilk olarak) namazı hatırlatana "O böyle davranması ile ilgili, benim bilmediğim birşey bili yor" dedi. İbn Ömer yola devanı etti ve şafak kaybolduktan bir müddet sonra (hayvanından) indi ve kamet getirdi. İbn Ömer yolculukta namaz için nida etmiyor (ezan okumuyor) du. en-Neysâbûrî "... yolculukta namazlar için..." demiştir. -İbn Ömer akşam ile yatsı namazlarını cem ederek kıldırdı ve sonra: "Rasûlullah (sav) süratle yol aldığı zaman, şafak kaybolduktan bir müddet sonra akşam ile yatsı namazlarını cem ederdi." dedi. İbn Ömer yolculuk esnasında hayvanı üzerinde ve hayvanı ne istikamete dönerse o cihete doğru namazım kılardı. Bu suretle onlara, Rasûlullah (sav}'ın da böyle yapmış olduğunu belirtmek İstiyordu." (Hadisin lafzı ed-Dârakutnî'nindir) Hadisin İsnadları: 142- ed-Dârakutnt - Ebû Muhammed b. Sâıd ve Ebûbekir en-Neysâbûrî - el-Abbas b. el-Velîd b. Mezyed el-Uzri - el-Velîd b. Mezyed - Ömer b. Muhammed b, Zeyd- Nâfi - İbn Ömer. 143- ed-Dârakutnî - Ebü Muhammed b. Sâıd - Ubeydillah b. Sa'd - Amcası (Yakub} - Âsim b. Muhammed - Kardeşi Ömer b- Muhammed - Nâfı - Sâiim - İbn Ömer. 144- el-Beyhakî - Ebu'l-Hasen Muhammed b. el-Huseyn el-Alevî - Ebû Hârnid Ahmed b. Muhammed b, el-Hasen cl-Hâfız - Muhammed b. Yahya ez-Zuhlî - Hammâd b. Mes'ade - Ubeydillah h. Ömer - Nâfi - Abdullah b. Ömer 145- el-Beyhakî - Ebûbekr b. el-Hâris el-Fakîh - Ali b. Ömer el-Hâfız - Ebü Muhammed b. Sâıd en-Neysâbûrî - el-Abbâs b. el-Velid b. Mezyed el-Uzrî -el-Veiîd b. Mezyed - Ömer b. Muhammed b. Zeyd -Nâfi - Abdullah b. Ömer ibn Ömer şöyle demiştir: "Rasûlullah (sav) süratle yol aldığı zaman akşam ve yatsı namazlarını cem ederdi. (Nâfi'den) rivayet edenlerin ikisi'nin rivayetlerinde, "...•(aksam ve yatsıyı) gecenin dörtte birine kadar tehir ederdi." denmiştir. (Hadisin lafzı Ahmed b. Hanbel'e aittir.) Hadisin İsnadlan: 146- Ahmed b. Hanbel - Abdurrazzak - Sufyân - Yahya -Ubeydillah b. Ömer ve Musa b. Llkbe - Nâfi - İbn Ömer. 147- ed-Dârakutnî - Ebû Muhamed b. Sâıd - Abdu'i-A'lâ b. Vâsıl - (H) - ed-Dârakutnî - Ebûbekr en-Neysâbûrî -Abdullah b. Muhammed b. Şâkir - Yalıya b. Âdem D- CEM -İ SÛRÎ'YE DELALET EDEN HADİSLER Nâfi' şöyle demiştir: "İbn Ömer ile birlikte onun bir arazisine gitmek üzere yola çıktık. Bu sırada birisi geidi ve "(Hanımınız) Safiyye binti Ebî Ubeyd ağır hastadır (son nefesini vermeden önce) yetişmeye bak." dedi. Bunun üzerine süratle yola çıktı. Yanında Kureyş'ten bir adam vardı. Güneş battığı halde na¬mazı kıldırmadı. Halbuki benim bildiğim o, namazlarını vaktinde kılardı. Geciktiğini görünce "Allah hayrını ver¬sin, namaz (kılmayacak mıyız?)" dedim. Bana baktı ve sonra yoluna devam etti. Şafağın son vakti olunca (hayvanından) indi ve akşam namazını kıl(dır)dı. Sonra şafak kaybolunca yatsı için kamet getirdi ve bize namazı kıldırdı, sonra bize dönerek "Süratle yol aldığı zurnan Rasulullah (sav) böyle yapardı," dedi. . (Hadisin lafzı Nesâî'nindir.) Hadisin isnadları 149- en-Nesaî -Mahmud b. Hâlid - el-Veiîd - İbn Câbir -Nâfi - İbn Ömer. 150- ed-Dârakutnî - Ebûbekr en-Neysâbûrî - el-Abbâs b. el-Velîd b. Mczyed - el-Velîd b. Mezyed - ibn Câbjr -Nâfi - ibn Ömer 151-ed-Dârakutnî - Muhammed b, Yahya b, Mirdâs - Ebû Dâvud (es-Sicistânî) - ibrahim b. Musa {b. Yezîd) - {sa b. Yûnus - İbn Câbir - Nâfi - İbn Ömer 152- el-Beyhakî - Ebû Abdillah el-Hâfız ve Ebûbekr b. e]-Hasen el-Kâdî - Ebu'l-Abbâs Muhammed b. Yakub -el-Abbâs b. el-Velîd b. Mezyed - el-Velîd b. Mezyed -îbn Câbir - Nâfi - İbn Ömer Nâfi ve Abdullah b. Vâkıd'dan: "İbn Ömer'in müezzini "namaz (ı kılalım!)" deyince ona "yürü yürü!" dedi. Şafak kaybolmadan önce (hayvanından) indi ve akşam namazmı kıldırdı. Sonra şafak kayboluncaya kadar bekledi ve yatsıyı kıldırdı. Sonra: "Rasûlııllah (sav) acelesi olduğu zaman benim yaptığım gibi yapardı." dedi. İbn Ömer o gün ve gecesinde üç günlük yol katetti." Hadisin İsnadları: 153- Ebû Dâvud (es-Sicistânî) - Muhammed b. Ubeydîllah el-Muhâribl - Muhammed b. Fuday! - Fudayl (b, Gazvân) - Nâfi - İbn Ömer 154- Ebû Dâvud - ibrahim b. Musa er-Râzî - Isa - ibn Câbir - Nâfi - ibn Ömer Bu hadisi Abdullah b. el-Alâ' da Nâfi'den rivayet etmiştir. 155 ed-Dârakutnî - el-Huscyn b. îsmail - Yusuf b. Musa -Vekî' ve Cerîr b. Abdılhâmid (Lafız Vekîe aittir) - el-Fudayl b. Ğazvâ;n - Nâfi - ibn Ömer. 156- ed-Dârakutnî - Muhammed b. Nuh el-Cundisabûrî -Harun b. Ishak - Muhammed b. Fudayl - (H) - ed-Dârakutnî - Muhammed b. Yahya b. Mirdâs - Ebû Dâvud (es-Sicistânî) - Muhammed b. Ubeyd el-Muhâribî - Muhammed b. Fudayl - Fudayl b. Gazvân -Nâfi ve Abdullah b. Vâkıd - İbn Ömer Nâfi'den : İbn Ömer ile Mekke'den yola çıktık. (Hanımının haberi nin geldiği) o gece, akşam vakti girinceye kadar yol aldık ve onun namazı unuttuğunu zannederek ona namazı hatırlattık, aldırmadı ve neredeyse şafağın kaybolacağı es¬nada (hayvanından) indi ve (akşamı) kıldırdı. Sonra şafak kayboldu ve yatsıyı kıldı. Sonra bize döndü ve "Süratle yol aldığımız zaman Rasûlullah ile böyle yapardık," dedi. (Hadisin lafzı Nesaî'nindir.) Hadisin senedleri- 157- en-Nesaî - Kuieybe b. Said - el-Attâf - Nâfi - İbn Ömer 158- et-Tahavî - Yezîd b. Sinan - Ebu Amir el-Akadî - el-Attâr b. Hâlid - el-Mahzûmî - Nâfi - İbn Ömer 159- ed-Darakûmî - el-Huseyn b. ismail - Ahmed b. Mansûri - İbn ebi Meryem - Attâf. b. Hâlid - Nâfi - İbn Ömer . Salim, Abdullah b, Ömer'den söyle nakletmektedir: "Süratle yol aldığı zaman Rasûlullah (sav)'ın, yatsı İle cem edesiye kadar akşam namazını tehir ettiğini gördüm" Salim sövle demiştir- Salim şöyle demiştir. "Abdullah (b. Ömer) de süratle yol aldığı zaman böyle yapardı: Akşam için kamet getirir ve üç rekat kılar sonra selam verir, biraz bekier ve yatsı için kamet getirip iki rekat olarak (yatsıyı) kılar sonra selam verirdi. Ne akşam ile yatsı arasında ne da yatsı'dan sonra nafile kılardı. Gece leyin nafile kılıncaya kadar (başka) nafile kılmazdı. (Hadisin lafzı Buharî'ye aittir.) Hadisin isnadları 160- el-Buhari - Ebu'l-Yeman - Şuayb - ez-Zuhrî - Salim -Abdullah b. Ömer. 161- Müslim - Harmele b. Yahya - ibn Vehb - Yunus - İbn Şihâb - Salim b. Abdiilah - Abdullah b. Ömer. 102- Ebû Avâne - Ebû Eyyub el-Behranî - Yezid b. Abdirab-bih - Muhammed b. Harb - ez-Zubeydî - ez-Zuhrî - Sa¬lim - ibn Ömer. (Değişik lafızlarla). . 163- el-Beyhakî - Ebû Abdiilah el-Hâfız ve Ebû Saîd b. Ebi Amr - Ebû Muhammed Ahmed b. Abdiilah ei-Muzenî -Ali b. Muhammed b. Isa - Ebu'l-Yeman - Şuayb b. ebî Hamze - ez-Zuhrî - Salim - Abdullah b, el-Huzeyl'den: "Rasûlullah (sav) yolculuk esnasında iken öğleyi tehir etti, ikindiyi de öne alıp ikisini cem etti. Keza akşamı te-hİr, yatısıyı da öne alarak ikisini cem edip kıldırdı." Hadisin İsnadı: Ebu Dâvud (et-Tayalisî) - Şu'be - EbÛ Kay.s - el-Huzeyl Ömer b, Ali'den: "Hz. Ali yolculukta önce akşamı kıldırır, sonra yatsı vaktim bekler ve aksamın arkasından yatsıyı kıidınr ve 'Rasûlullah (sav)'ın böyle yaptığını gördüm, derdi." Hadisin İsnadı: -ibn Ebî Şeybe - Ebû Usâme - Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. Ali - Babası (Muhamrned) - Dedesi (Ömer b. Ali) - Ali. Ömer b, Ali'den: "Hz. Ali yola devam eder, güneş batıp karanlık çökünce (hayvanından) iner akşamı kıldırır, arkasından da yatsıyı kıldırır ve : "Rasûlullah (sav)'ın böyle yaptığını gördüm." derdi. Hadisin İsnadı: 166- Abdullah b. Ahmed b. Hanbel - îbn Ebî Şeybe - Ebû Usâme - Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. Ali - Ba¬bası (Muhammed) - Dedesi (Ömer b. Ali) - Ali (b. Ebî Talib). Hz. Aişe'den (ra): "Rasûlullah (sav) yolculukta iken, öğleyi tehir, ikindiyi ta'cil; akşamı tehir, yatsıyı ta'cil ederdi. (Hadisin lafzı îbn Ebi Şeybe'ye aittir.) Hadisin İsnadlari: 167-lbn Ebi Şeybe - Vekî' - Muğîra b. Zİyad - Ata - Âise . 168- et-Tahavî - Fehd - el-Hasen b, Bişr - el-Muâfî b. traran - Muğira b. Ziyad el-MavsıIÎ - Ata b. Ebî Rabâh - Âişe Ebû Saîd el-Hudrî'den: "Rasûlullah (sav) öğle îie ikindiyi, akşam ile yatsıyı cem etci: Akşamı tehir ve yatsıyı ta'cil etti ve ikisini birlikte kıl(dır)dı." Hadisin İsnadı: 169- et-Taberanî bunu "el-Evsaf”ında. rivayet etmiş ve Muhammed b. Abdilvahhab el-Harisî'nin teferrüd ettiğini söylemiştir. el-Bezzâr da "Rasûlullah (sav) yolculukta iki namazı cem ederdi." şeklinde muhtasar olarak ri¬vayet etmiş ve "Ebû Saîd el-Hudrî hadisinin bii-digimiz yegane tariki budur." demiştir. Muhammed b. Abdilvahhab sika ve ibadetle meşhurdur. Ben (el-Heysemî) derim ki; Diğer raviJeri sikadırlar.". Abdullah b. Mes'ud'dan: "Rasûlullah (sav) akşam ile yatsıyı cem ederdi. Akşamı son anına kadar tehir, yatsıyı da ilk anına kadar ta'cil eder¬di. Hadisin İsnadı 170- et-Taberanî bunu "el-Mu'cem u'l-Kebît"inde rivayet etmiştir, isnadında Ebû Mâlik en-Nahaî vardır ki, zayıftır. Enes b. Mâlik'den: “Enes yolculukta iki namazı cem etmek isterse öğleyi son anına tehir eder ve öyle kılardı, İkindiyi de ilk anında kılardı. Akşamı son anında kılar, yatsıyı da ilk anında kılar ve "Rasûlullah (sav) yolculukta iki namazı bu şekilde cem ¬ederdi." derdi." Hadisin İsnadı: 171- Bu hadisi el-Bezzar rivayet etmiştir. Hadisin is¬nadında îbn Ishak vardır ve sikadır. Lakin mudellis’dir E- HEM CEM -İ SÛRÎ'YE HEM DE CEM -İ HAKÎKÎ'YE HAMLEDİLMESl MÜMKÜN OLAN HADÎSLER Nâfi'den: İbn Ömer iki namazı sadece bir kere cem etmiştir. Kendisine (hanımı) Safiyye binti Ebî Ubeyd'in hasta olduğu ha¬beri geldi, ikindi namazını kıldıktan sonra yola çıktı ve yüklerini atarak süratle yol almaya başladı. Akşam vakti oluncaya kadar yola devanı etti. Arkadaşlarından birisi kendisine namazı hatırlattı, fakat ona bir cevap vermedi. Sonra diğeri hatırlattı, ona da cevap vermedi. Sonra üçüncüsü de (namazı) hatırlatınca: "Ben süratle yol aldığı zaman Rasulullah (sav)'ın iki namazı cem edinceye kadar bu (akşam) namazı(nı) tehir ettiğini gördüm." dedi. (Hadisin lafzı Ahmed b. Hanbel'e aittir.) Hadîsin İsnadlari; 172- Ahmed b. Hanbel - Abdurrazzak - İbn Cureyc - Nâfi - İbn Ömer. Kesîr b. Kâravendâ'dan: Salim b. Abdillah'a babasının yolculukta ne şekilde namaz kıldığını (yani) yolculukta namazlarını cem edip et-medeğini sordum. (Şöyle) dedi: Safiyye binti Ebi Ubeyd onun hanımıydı. O sırada kendisine ait bir tarlada bulunan (kocası) İbn Ömer'e şöyle bir mektup geldi: "Ben dünyadaki günlerimin sonuncusunu, ahirettekilerin de il¬kini yaşıyorum.." Bunun üzerine (hayvanına) bindi ve (hanımına) yetişmek için süratle yol almaya başladı. Öğle vakti olunca müezzin ona: "Ey Ebu Abdİrrahman namaz(ı kılalım)" dedi. Ona aldırmadı, iki namazın arası bir vakit olunca (hayvanından) indi ve "Kamet getir, selam verdiğinde tekrar getir." dedi. Sonra namazları kıldı. Sonra güneş batasıya kadar yola devam etti. "Güneş batınca" müezzin, "Namaz" dedi. "Öğle ve ikindi namazlarında yaptığın gibi yap(acağız)." cevabını verdi ve yoluna devam etti. Yıldızlar (iyice ortaya çıkıp) karmakarışık bir halde görününce indi ve müezzine: "Kamet getir, selam verdiğim zaman tekrar kamet getir." dedi ve namazları kıldırdı. Sonra bize dönüp: "Rasûlullah (sav) 'birinizin yetişememekten korktuğu bir iş olur (da süratle yol almak mecburiyetinde kalır)sa, namaz(lar)ını bu şekilde kılsın1 buyurdu." dedi. BU RİVAYETLERE İLAVETEN SAHİH-İ MUSLİM’DE GEÇEN HADİSLER 5- SEFERDE İKİ NAMAZI BİRDEN KILMANIN CEVAZI BABI 42- (703) Bize, Yahya b. Yahya rivayet etti. Dedi ki: Malik'e, Na-fi'den dinlediğim, onun da İbni Umer'den rivayet ettiği şu hadisi okudum: ibni Umer: Rasulullah (S.A.V) : «Sefere acele ettiği zaman akşam ile yatsı'yı bir arada kılardı.» demiş. 43- (...) Bize, Muhammed ibnu'l-Musenna rivayet etti. (Dedi ki) : Bize, Yahya, Ubeydullah'dan rivayet etti. Demiş ki: Bana, Nafi, haber verdi ki, ibni Umer, acele yola çıkacağı zaman şafak kaybolduktan sonra akşam ile yatsıyı beraberce kılar ve : Gerçekten Rasulullah (S.A.V): «Yola acele ettiği vakit aksam ile yatsı'yı birlikte kılardı.» dermiş. 44- (...) Bize Yahya b, Yahya ile Kuteybet ibni Said, Ebu Bekir b. Ebi Şeybe ve Amru'n - Nakid, hep birden,, İbni Uyeyne'den rivayet et¬tiler. Amr, dedi ki: Bize, Sufyan, Zuhri'den, o da Salim'den, o da babasından naklen rivayet etti. Salim'in babası şöyle demiş: «Rasulullah (S.A.V) 'i acele yola çıkacağı zaman akşam ile yatsı'yı birlikte kılarken gördüm. 45- (...) Bana, Harmelet ibni Yahya rivayet etti. (Dedi ki) :Bize, İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bize, Yunus, İbni Şihab’dan naklen haber verdi. Demiş ki: Bana, Salim b. Abdullah haber verdi, ki babası söyle demiş: «Rasulullah (S.A.V) 'i sefere acele ettiği zaman akşam namazını te'hir ederek, onunla yatsıyı birlikte kıldığını gördüm.» Bu hadisi Buharı «Taksiru's-Salat» bahsinin iki yerinde; Nesai dahi «Namaz» bahsinde muhtelif ravilerden tahric etmişlerdir. 53- (...) Bize Yahya b. Habib rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Halid (yani İbni'l-Haris) rivayet etti. Dedi ki) : Bize Kurrat ibni Halid riva¬yet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu'z-Zubeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Amir b. Vasile Ebu't-Tufeyl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muaz b. Cebel rivayet etti. Dedi ki: «Rasulullah (S.A.V) Tebuk gazasında öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı cem' ederek kıldı.» Ben: Acep onu, buna sevk eden nedir?» diye sordum. Muaz: — Ümmetini meşakkata sokmamak istedi... dedi. 54- (706) Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ile Ebu Kureyb de rivayet ettiler. Dediler ,ki : Bize Ebu Muaviye rivayet etti. Bize Ebu Kureyb ile Ebu Said-i Eşecc dahi rivayet ettiler. Lafız, Ebu Kureyb'indir. Dediler ki: Bize Veki' rivayet etti. Bunların ikisi de A'meş'-den, o da Habib b. Ebu Sabit'den, o da Said b. Cubeyr'den, o da İbni Abbas'dan naklen rivayet ettiler. İbni Abbas, şöyle demiş: «Rasulullah (S.A.V) , Medine'de korku ve yağmur olmaksızın öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı birden kıldı.» Veki'in hadisinde: «İbni Abbas'a : Rasulullah (S.A.V) bunu niçin yaptı? dedim; Ümmetini meşakkata sokmamak için; cevabını verdi.» cümlesi vardır. Ebu Muaviye hadisinde ise: «İbni Abbas'a: Peygamber (S.A.V) bununla ne yapmak istedi? dediler; İbni Abbas: — Ümmetini meşakkata sokmamak istedi; cevabını verdi.» denilmiştir. 55- (...) Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sufyan b. Uyeyne, Amr'dan, o da Cabir b. Zeyd 'den, o da İbni Abbas'dan naklen rivayet etti. İbni Abbas: «Peygamber (S.A.V) ile cemi' sureti ile sekiz ve (yi¬ne) cemi' sureti ile yedi rek'at namaz kıldım.» demiş. Ben : «Ya Eba'ş-Şa'sa'! Zannederim öğleyi te'hir, ikindiyi acele kıldı ve akşam namazını te'hir, yatsıyı da (vakti girer girmez) acele kıldı.» de¬dim. Ebu'ş-Şa'sa': — Ben de öyle, zannediyorum... cevabını verdi. 56- (...) Bize Ebu'r-Rabi' Ez-Zehrani de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize, Hammad b. Zeyd, Amr b. Dinar'dan, o da Cabir b. Zeyd'den, o da İbni Abbas'dan naklen rivayet etti ki, Rasulullah (S.A.V) : Medine'de namazı (cemi' sure’ ile) yedi ve sekiz rek'at kılmış, (yanı) öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı toptan kılmış. 6- HAZARDA (MUKİM) İKİ NAMAZI BİRDEN KILMA BABI 49- (705) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. Dedi ki: Malik’e, Ebu'z-Zubeyr'den dinlediğim, onun da Said b. Cubeyr'den, onun da İbni Abbas'dan naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum: İbni Abbas: «Rasulullah (S.A.V) hiç bir korku ve sefer yokken öğle ile ikindiyi toptan, akşamla yatsıyı da toptan kıldı.» demiş. 50- (...) Bize, Ahmed b. Yunus ile Avn b. Sellam hep birden Zuheyr'den rivayet ettiler. İbni Yunus dedi ki: Bize Zuheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize, Ebu'z-Zubeyr, Said b. Cubeyr'den, o da İbni Abbas'dan naklen rivayet etti. İbni Abbas: «Rasulullah (S.A.V) Medine'de hiç bir korku ve se¬fer yokken Öğle ile ikindiyi toptan kıldı.» demiş. Ebu'z-Zubeyr demiş ki: «Ben, Said'e acep bunu niçin yaptı diye sor¬dum. Said: Ben de, senin sorduğun gibi İbni Abbas'a sordum da : Rasulullah (S.A.V), ümmetinden hiç bir kimseyi meşakkata sokmamak istedi... cevabını verdi... dedi. 51- (...) Bize, Yahya b. Habib El - Harisi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize, Halid (yani İbni'l-Haris) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kurre rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu'z-Zubeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize, Said b. Cubeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Abbas rivayet etti ki, Rasulallah (S.A.V): Tebuk gazasında yaptığı bir yolculukta namazı cem' ederek kılmış ve öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı cem' etmiş. Said demiş ki: «İbni Abbas'a Rasulullah (S.A.V) 'i buna sevk eden nedir? dedim: Ümmetini meşakkate sokmamak istedi; dedi.» 52- (706) Bize Ahmed b. Abdillah b. Yunus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zuheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu'z-Zubeyr, Ebu't-Tufeyl Amir'den, o da Muaz'dan naklen rivayet etti. Muaz şöyle demiş: «Tebuk gazasına Resulullah (S.A.V) ile birlikte çık¬tık kendileri öğle ile ikindiyi toptan; akşamla yatsıyı da toptan kılıyordu.» evvellerini ahirlerini avamdan geçtim, havass takımının bile bir çokları bilemezler...» 57- (...) Bana Ebu'r-Rabi' Ez-Zehrani rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Hammad, Zubeyr b. Hırrid'den, o da Abdullah b. Şakik'den naklen rivayet etti. Abdulla şöyle demiş: Bir gün ibni Abbas, ikindiden sonra bize hutbe irad etti. Hutbe taa güneş kavuşup, yıldızlar görününceye ka¬dar devam etti. Halk namaza, namaza... demeye başladılar. Derken yanına Beni Temim'den futursuz ve sözünü esirgemeyen bir adam gelerek: Namaza, namaza... dedi. Bunun üzerine İbni Abbas: «Bana, sünneti mi öğretiyorsun be anasız kalası!» dedi ve şunu ila¬ve etti: «Ben, Rasulullah (S.A.V)'in Öğle i!e ikindiyi ve ak¬şamla yatsıyı cem' ederek kıldığını gördüm!» Abdullah b. Şakik: «Bu sözden kalbime bir şüphe düştü de Ebu Hureyre'ye giderek, ona surdum. İbni Abbas'ın sözünü o da tasdik etti.» de¬miş. 58- (...) Bize, İbni Ebu Umer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize, Veki' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İmran b. Hudeyr, Abdullah b. Şakik El-Ukayli'den naklen rivayet etti. Demiş ki: İbni Abbas'a bir adam; namazı (kil.) dedi. O sustu. Sonra (yine) namazı kıl, dedi. O yine sustu. Sonra (tekrar) namazı (kıl.) dedi; İbni Abbas yine sustu; sonra: «Be hey anasız kalası! Namazı bize mi öğreteceksin. Biz, Rasulullah zamanında iki namazı cem' ederek birden kılıyorduk» dedi. ibni Abbas hadisini Buhari «Mevakitu's-Salat» ve «Teheccüd» bahislerinde; Ebu Dayud ve Nesai «Sefer» bahsinde muhtelif ravilerden tahric etmişlerdir. MEZHEPLER VE ALİMLERE GÖRE CEM Hanbeliler 'den İbni Kudame (541-620) de: «İki namazın arasını cem' etmeyi sureta cem'a hamletmek iki vecihle fasiddir: a) Rasulullah (S.A.V)'in, iki namazı, bir vakitte cem' ederdiği sarahaten rivayet olunmuştur. b) iki namazı cem' etmek, bir ruhsattır. Mes'ele Hanefi’ler'in de¬diği gibi olacak olursa, her namazı kendi vaktinde kılmaktan daha büyük bir meşakkat doğacaktır. Ve keza cem mes'elesi Hanefi’ler'in dediği gibi olursa, ikindi ile akşamı, yatsı ile sabah namazını cem' etmek mümkün olur. Halbuki bunların cemi sureti ile kılınmalarının haram olduğunda ulema arasında hilaf yoktur. Hadisin zahiri manası ile amel etmek bu guna tekellüfden evladır...» demiştir. Arafat'la Müzdelife'den başka yerlerde de iki namazı cem' ederek top¬tan kılmanın caiz olduğunu kabul edenlere göre, cem'in nasıl yapılaca¬ğını imam Nevevi şöyle anlatır: «Şafii ile ekseri ulemaya göre uzun seferde öğle ile ikindiyi, hangisinin vaktinde dilerse ve keza akşamla yatsıyı hangisinin vaktinde dilerse cem' ederek kılmak caizdir. Birinci namazın vaktinde cemi yapmanın şartı evvela o vaktin namazını kılmak ve namazdan çıkmadan cem'i niyet etmek, iki namazın arasını ayırmamaktır. İkinci namazın vaktinde, cemi yapmak isteyenin birinci namaz vakti esnasında cem'e niyet etmesi icab eder. İkinci namaz vaktini, her iki na¬maza yetecek ve artacak surette geniş tutmak yani namazları vaktin so¬nuna bırakmamak gerekir. Eğer cem'i, niyet etmeksizin namaz vaktini geçirmişse kendisi Allah'a asi, kıldığı namaz da kaza olur. Birinci namazı cem' etmek niyetiyle te'hir eden kimsenin, ikinci namaz vakti gelince ev¬vela birinciyi kılması ve cem'e niyet etmesi, ondan sonra araya hiç bir şey karıştırmamak suretiyle ikinci namazı kılması müstehab olur. Cem'in kı¬saca ahkamı budur. Yağmur sebebi ile birinci namazın vaktinde, cem’i caizdir. Sahih kav¬le göre ikinci namazın vaktinde caiz değildir... Şafiiler'le cumhur-u ulemaya göre yağmur sebebi, ile cemi, öğle ile ikindi ve akşamla yatsı namazlarında caizdir. İmam Malik, bunu yalnız akşamla yatsı namazına tahsis etmiştir. Hastaya gelince: imam Şafii 'nin meşhur olan kavli ile ekseri ule¬maya göre hastalık sebebi ile namazı cem' ederek kılmak caiz değildir. İmam Ahmed b. Hanbel ile Şafiiler 'den bazılarına göre caizdir. Abdullah b. Umer'in yalnız akşamla yatsıyı zikrederek öğle ile ikindiyi söylememesi makamın müsaadesizliğindendir. Çünkü zevcesinin vefatı üzerine acele yetişmesi istenmiş; o da acele akşamla yatsıyı birden kılarak cenazeye gitmiş. Onun için yalnız akşamla yatsının cemi gerekli olmuştur. Hanefiler ise kendi başlarına bir yol tutmuşlar ve Arafat ile Müzdelifede yapılan cem dışında cem’i tamamen batıl görmüşlerdir.Hatta Bedruddin Ayni,Hanbelileri, «Muhakkak ki namaz, müminler üzerinde vakti belli olarak farz kılınmıştır. » (Nisa: 103) ayetinı inkarla itham etmiştir.Bunun sebebi Hanefi ekolünün önceliğinini nakilde değil akılda olmasıdır.Bu nedenle hadislere gereğince önem verememiş öncelikli olarak ayetleri akli olarak te’vil yoluna gitmişlerdir. BU RİVAYETLERDEN ŞU HÜKÜMLER ÇIKARILMIŞTIR: 1- Hazarda da öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı cemi' sureti ile birden kılmak caizdir. 2- Bazıları bunu; «Yağmur gibi bir özürden dolayı caizdir.» şeklin¬de te'vil etmişlerdir. Hadisin bazı rivayetlerinin sonundaki «Hiç bir korku ve sefer olmaksızın.» kaydı da bunu te'yid eder. Onun için imam Ma¬lik bu gibi rivayetler hakkında: «Ben, bunun yağmur hakkında oldu¬ğunu zannediyorum.» demiştir. Hattabi'nin beyanına göre, hazarda yağmur sebebi ile iki nama¬zın beraberce kılınıp-kılınamayacağı, ulema arasında ihtilaflıdır. Seleften bir cemaata göre, caizdir. Abdullah b. Umer (RadiyAllahu anh) buna kaail olduğu gibi Urvet ibni Zubeyr de yağmur yağdığı vakit namazları cemi' sureti ile kılarmış. Said b. El-Müseyyeb, Umer b. Abdulaziz, Ebu Bekir b. Abdurrahman, Ebu Seleme ve Medine fukahasmm umumi¬yetle kavilleri budur. İmam Malik, Şafii ve Ahmed b. Hanbel Hazeratı dahi ayni kavli tercih etmişlerdir. İmam Malik yağmura tutulan kimsenin, çamur ve karanlık¬ta namazlarını cemi' sureti ile kılabileceğine kail olmuştur. Halife Umer b. Abdulaziz'in kavli de budur. Evzai ile Hanefi’lere göre, yağmura tutulan kimse her namazı vaktinde kılar. 3-Hanefi ulemasından bir takımları bu hadisi te'vil sadedinde: «Öğleyi kıldığı sırada, hava bulutlu imiştir. Sonra açılmış ve ikindinin girdiği anlaşılmış; arkacığından onu da kılmıştır.» gibi ilimden nasipsiz çok uçuk sözler sarf etmişlerse de bu söz batıldır. Çünkü mezkur te'vil öğle ile ikindi hakkında bir parça yakışırsa da akşamla yatsıya ihtimali yoktur.Kaldı ki öğlenin vaktinde ikindiyi cem ettiğine dair sahih rivayetler vardır. 4- Diğer bir takım ulema bu cem'in yağmur veya o manada bir özür¬den dolayı yapıldığını söylemişlerdir. Nevevi imam Ahmed b. Hanbel ile Şafiiler'den Kaadı Huseyin’in kavilleri bu olduğunu; yine Şafi’i ulemasından Hattabi, Mütevelli ve Ruyani'nin bu kavli ihtiyar ettiklerini bildirmektedir. Fakat bu te'vil dahi zayıf ve hadisin zahirine muhaliftir. Hadisi yağmur gibi br Özürle kayıtlamak, çok kısıtlı tercihde bulunmaktır. Bu ise batıldır 5- Hanefiler Arafat ile Müzdelife'den başka bütün cemi'leri cemi suuri diye te'vil etmiş yani: «Bundan rnurad, birinci namazı vaktinin sonunda kılmış; ikinci namazı da vakti girer girmez eda etmiştir. Bu suretle her iki namaz kendi vaktinde kılınmakla beraber zahire göre iki namaz, bir arada kılınmış sayılmıştır.» diyerek zorlama teviller yapmışlardır.. 6- Ulemadan bir cemaat, bu hadislerle istidlal ederek bir hacetten dolayı hazarda dahi iki namazın cemi' sureti ile beraber kılınabileceğine kaail olmuş; ancak bunun adet edinilmeme sini şart koşmuşlardır. İbni Sirin ile Rabia, Eşheb, İbni'l-Münzir ve Kaffal-i Kebir'in mezhepleri budur. Aynı kavli Hattabi bir çok hadis imamlarından nakletmiştir. Bunların delili İbni Abbas'ın: «Rasulullah (S.A.V) bunu, ümmetini meşakkate sokmamak için yaptı.» demiş olmasıdır. Buna benzer bir söz İbni Mes'ud (Radiyallahu anh) 'dan da merfu olarak rivayet edilmiştir. Ancak mezkur hadis hakkında Hattabi: «Bu hadis ile fukahanın ekserisi amel etmezler.» demiş; Tirmizi dahi: «Benim kita¬bımda İbni Abbas'ın korku ve yağmur yokken Medine'de namaz¬ların cemi' edilerek kılındığını bildiren hadisinden başka ulemanın ittifakla terk ettikleri bir hadis yoktur.» şeklinde beyanda bulunmuştur. BU HUSUSTA BİZ DE DERİZ Kİ Allah (c.c) kullarına bir ibadeti farz kıldığında,Rasulu sünnetinde bu ibadete ait uygulama ve ahkamı bildirirken teklife muhatap olanların bu ibadeti her zaman, zemin,coğrafya ve iklimde eksiksiz olarak uygulayabilecekleri vasıfta emreder.Yani farz kılınan ibadetin Arabistan’da hayata geçirilme şartları neyse Dünyanın herhangi bir noktasında,örneğin Sibirya’da da aynı şartları ihtiva etmelidir.İslam bütün insanlık için indirilen son dindir.içerdiği ahkam ise dünyanın her noktasında ki Müslümanların hepsini kapsadığı gibi bu ahkam değişmeden Kıyamete kadar devam edecektir.Binaenaleyh; Namaz beş vakittir,seferde bunlarda kısaltma yapıldığı gibi mazeretli yada mazeretsiz olarak cem’i yani birleştirmesi de vardır.Bu durum hadislerle sabittir. NAMAZIN KAZASI MI YOKSA CEM EDİLMESİMİ HAYIRLIDIR Günümüz modernleşme canavarının elinde iş,güç,geçim derdi ile bunalmış olan insanlar artık büyük bir rahatlıkla “aman işler çok sıkı namazı daha sonra kaza ederim.”noktasına gelmiştir.Bu insanlar için namazların cem’i namazın ve kulluğun bilinçlendirilmesinde bir kurtuluş reçetesi olabilir.Ma’lum olduğu üzere namazın kasti olarak terk edilmesi selefimizce küfre varan telakkilerle değerlendirilmektedir. Yağmur,kar vb. zorlu tabiat tabiat olaylarında ise ortada uygulanmış bir sünnet zaten mevcuttur. Bunun dışında coğrafik şartlardan dolayı kutuplara yakın ülkelerde güneşin batması ve doğması arasındaki zaman diliminin azlığı nedeniyle akşam ve yatsı namazlarının cem edilmesi zaruret halini almıştır. Hastalık durumu ise kendi başıma geldiğinden çok iyi biliyorum ki tam bir zarurattir.Bitkinlik ve yorgunluk ise ”ümmete meşakkat vermeme” ve”kolaylaştırma” kapsamında değerlendirilmelidir. Unutulmamalıdır ki Dinimizin temel şer’i kaynakları Kitap ve sahih sünnettir.Bu kaynaklardan Sahabe-i Kiramın yaptığı nakiller mevcut iken bu nassların tahrifine neden olacak şekilde teviline gitmek olacak iş değildir. SONUÇ OLARAK İslam dininde Kitap,sünnet ve icma ile namazın terk edilmesi asla caiz olmadığından, namazların mazeretli ve mazeretsiz olarak cem edilerek kılınması caizdir. Ancak bu bir ruhsattır.Bunu alışkanlık haline getirip Şia’lara benzememek gerekir.En doğrusunu Allah (c.c.) bilir. 26-03-2013 salı EBU DAVED... http://www.selefi-nuve.blogspot.com http://www.hadisyurdu.blogspot.com

NAMAZ DÖRT VEYA ÜÇ VAKTE DÜŞER Mİ?

SORU:Son dönemde ihtilafa neden olan bir fetva işittim ki kutuplara yakın yerlerde güneşin çok uzun günler boyunca batmadığı veya doğmadığı ve bu nedenle de namazların bazılarının sakıt olacağı , dört vakte hatta üç vakte düşeceği söyleniyordu.Bu meselenin aslı nedir? Sahih-i Müslim 31- BEŞ VAKİT NAMAZIN VAKİTLERİ BABI 166- (610) Bize Kuteybet ibni Said rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. Bize İbni Rumh dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, ibni Şihab'-dan naken haber verdi ki: Umer b. Abdulaziz ikindiyi bir parça gecik¬tirmiş. Bunun üzerine Urve, ona: Dikkat et ki Cibril indi de Rasulullah (S.A.V)'e imam olarak namaz kıldı; demiş. Umer ona : — Söylediğini iyi bil Ya Urve! demiş. Bu sefer Urve : — Ben Beşir b. Ebu Mes'ud'dan dinledim. Şöyle diyordu, demiş: Ebu Mes'ud'dan işitdim, şöyle diyordu: Resulullah (S.A.V) ‘den işitdim: «Cibril inerek bana, imam oldu: 1) Ben de onunla namaz kıldım. 2) Sonra (yine) onunla namaz kıldım. 3) Sonra (yine) onunla namaz kıldım. 4) Sonra (yine) onunla namaz kıldım. 5) Sonra (yine) onunla namaz kıldım.» buyuruyor, parmakları İle beş namazı sayıyordu. Ümmüyüm Ben,güneşe bakar namaz kılarım,hilale bakar oruç tutarım…..Buhari savm 13,Müslüm siyam 15,Ebu Davud savm 4,Nesei siyam 7, NAMAZ VAKİTLERİNİN TAKDİR EDİLMESİ HAKKINDA DECCAL HADİSİ Nevvas b. Sem'an el-Kilabî (r.a)'den rivayet edildiğine göre;(Peygamber @ bir sabah Deccalden sakındırdı da)Ya Resulallah! Onun yeryiizunde kalma suresi ne kadardir? diye sorduk. O: Kirk gündür. Bir gün bir yıl gibi. Bir gün bir ay gibi. Bir gün bir Cuma (yani bir hafta) gibidir. Diger günleri sizin günleriniz gibidir, buyurdu. BiZ: Ya Resulallah! Peki bir yıl gibi olan günde bize bir günün namazı kafi gelecek (mi)? dedik. O: (Hayir!) Her günkü namazlar) icin normal bir gün mi ktarını hesaplayınız, buyurdu.…….(Uzunca olan bu hadisin konumuzla ilgili olan kısmını aldık).Tirmizi 2341,Ebu Davud 4321, ,İbn Mace 4075, CEM HAKKINDA İbni Abbas r.a dan rivayet olunmuştur.ki:«Rasulullah @ hiç bir korku ve sefer yokken öğle ile ikindiyi toptan, akşamla yatsıyı da toptan kıldı.»Sahih-i Muslim-705 Muhterem kardeşim.Şüphesiz Allah (c.c) kullarına yüklenemeyecekleri hiçbir yükü yüklemez.Dinimizde bütün insanlık üzerine indirilmiş olan son hak dindir.Bu nedenle insanlar üzerine farz kılınan bütün ibadetler yeryüzünde yaşayan bütün insanların yerine getirebileceği nitelikte olmalıdır.ve zaten de böyledir.En başta şunu belirtelim ki mutlak olarak farz kılınan bir ibadet bir kısım insan için şu kadar,bir kısmı için bu kadardır denilemez.Binaenaleyh; Namaz vakitleri bilinen beş vakit üzerine farz kılındığında ve vakitlerinin güneşin doğması ve batmasına göre belirlendiğinde icma vardır..Namazda kolaylaştırma babından Seferde olanlar ve olmayanlar için Cem yani birleştirme vardur.Bu durum sahih hadislerle sabittir.Bu meselede problem Hanefi mezhebi ile amel eden kardeşlerimizin dertli olduğunu görüyoruz.Bunun nedeni Hanefi ulemasından büyük çoğunluğum namazların Cem’ini Hac ibadetinin yapılışı sırasında ARAFAT ve MUZDELİFE’de yapılan Cem’den ibaret görmesidir.Ancak günümüzde Cem için ruhsat veren Hanefi ulemaları da vardır. Norveç gibi günesin batar batmaz kısa bir süre içinde tekrar doğması sonucu akşam ve yatsı namazları çakışmakta ve bu nedenle yatsı namazının vakti diye bir durum söz konusu olmamaktadır.Bu nedenle bu ve benzeri yerlerde akşam ve yatsı namazları cem edilerek kılınırsa sorum çözülmüş olur inşallah. İzlanda ve Sibirya gibi Kuzey kutbuna yakın ülkelerde ise Deccal hadisine binaen gün yirmi dört saat üzerinden kabul edilerek Namaz vakitleri arasına makul zaman dilimleri takdir olunur ve namaz vakitleri tespit edilerek namaz kılınır inşallah.En doğrusunu Allah (c.c) bilir.26-03-2013 Salı EBU DAVED http://www.hadisyurdu.blogspot.com

25 Mart 2013 Pazartesi

BU BLOGUN İÇERİK VE AMACI

Bismillahirrahmanirrahim Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh HUTBE-İ HACE Allah'a hamd eder ondan yardım ve mağfiret dileriz.Nefislerimizin şerrinden,amellerimizin kötülüğünden ona sığınırız.Allah kimehidayet ederse onu saptıracak yoktur.Kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur.Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur.Ve şehacet ederim ki Muhammed  onun kulu ve rasuludur. Sahih-i Muslim-868 Amma bağdu.... Muhterem okuyucu kardeşim.Uzun bir düşünme hazır hissetme aşamasından sonra bu blogu açmaya karar verdim.Çünkü yaşadığımız toplumda bir çok ırk.din.mezhep,anlayış ve kültüre mensup insanlar yaşamakta ve her biri de kendinin dosdoğru bir yol üzerinde bulunduğunu düşünmekte veya aşırı gidenleri ise kendilerinden başka hiç kimsenin doğru yolda olmadığı tezi ile ortalıkta boy göstermektedir.Bir kısım insanımız ise gayet samimi olarak bir çok eksikleri olduğunun farkında bulunmaktadır. İşte böyle bir ortamda bizimde söyleyecek bazı sözlerimiz olacak.Bizim sözümüz daha çok farkındalığın bilincinde olan insanlara ve bu bağlamda aşırı gittiğini düşündüğümüz kimselerinde bu yayılarımızdan kısmetine düşen payı elde  etmesi olacaktır.
Biz bunu söylerken kendi bilgi ve inacımızda da bir eksiklik varsa,Kitap,sünnet ve sahabe sözlerinden delilleri ile yapılacak yapıcı ikazlar  ise açık olacağız.Selef-i Salihinin metodu üzere DİNSEL NASS'lara dayanmayan hiç  bir ikaza da kıymet vermeyeceğiz. Bu amacımızda bizi muvaffak kılması ve yardımını bizden esirgememesini Allah  Azze ve Celleden niyaz eder bu aciz kardeşiniz için hayır dualarınızı beklerim. 22-03-2013 Cum'a http://www.selefi-nuve.blogspot.com http://www.hadisyurdu.blogspot.com EBU DAVED